19 Mart İBB operasyonundan sonra günlük hayatımıza giren sıklıkla kulaklarımıza çalınan iki kelime oldu;
Mutlak butlan!
Benim bu hukuki ifadeyi ilk duyuşum, ünlü hukukçu, akademisyen Ersan Şen’in ağzından oldu.
Söz konusu hukuki ifade, bir işlem ve olayın gerçekleşmiş olmasına rağmen tüm sonuçlarıyla yok sayılmasıdır.
Mutlak butlanın son günlerde en bilinen örneği ise İstanbul Belediye başkanının İstanbul Üniversitesinden aldığı lisans diplomasıdır.
Halkımızda bundan daha fazla ilgi doğuran diğer bir örnek te Özgür Özel’in Kemal Kılıçdaroğlu karşısında galibiyetle çıktığı 2023 CHP Kurultayı olduğu iddiası mahkeme kayıtlarına girmiş durumdadır.
Mutlak butlandan yola çıkarak CHP’nin bugün içinde bulunduğu durum geniş bir değerlendirmeye, derinlemesine bir analize muhtaç durumdadır.
Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye'nin en köklü siyasi partisi olarak tarihsel misyonuyla daima göz önünde olmuştur.
Ancak son dönemlerde yaşanan kurultay tartışmaları ve bu tartışmaların yargıya taşınması, partinin iç işleyişine dair ciddi soru işaretleri doğurmuştur.
CHP’de yaşanan bu gelişmeler sadece bir parti içi çekişme olarak görülemez.
Bu durum Türk siyasetinde demokrasiye bakışın da bir yansıması olarak görülmesi yerinde olacaktır.
Özgür Özel’in 2023 Kurultayında genel başkanlığa yükselmesinin arkasında yalnızca “değişim” isteği değil, perde arkasında dönen pazarlıklar, kişisel çıkar hesaplarının hatta maddi menfaatlerin de etkili olduğu açıktır.
Bu noktada Özel’in Kurultay zaferi, Ekrem İmamoğlu’nun siyasi manevraları ve kulis faaliyetleri, Kılıçdaroğlu’na yönelik bir tür siyasi darbe etkisi yaratmıştır.
CHP’de görmeye alışık olmadığımız olay artık sadece bir koltuk değişimi değil, bir ahlaki çöküşün işaretlerini göstermektedir.
2023 genel seçimlerinin ardından Cumhuriyet Halk Partisi içinde hızla bir “değişim” söylemi yükseldi.
Ancak bu söylemin ardında samimi bir yenilenme iradesinden çok, kişisel hırslar ve hesaplı bir iktidar hamlesi olduğu giderek daha fazla görünür hâle geldi.
Kurultay süreci, demokratik bir ihtiyaç olarak görünmesine ragmen daha ziyade bir "planlı operasyon" izlenimi verdi.
Özellikle Ekrem İmamoğlu ve bazı CHP ileri gelenleri, kamuoyunun "değişim" beklentisinden yararlanarak, aslında kendi gelecek projeksiyonlarını garanti altına almaya çalıştı.
İmamoğlu Cumhurbaşkanlığı arayışına girerken diğerleri de koltuklarını gelecekte koltuklarını korumanın peşine düşmüşlerdi.
Ekrem İmamoğlu’nun, kurultay öncesinde il ve ilçe başkanlarına, delegelere ulaşma sürecinde belediye imkânlarını ve maddi ilişkileri devreye soktuğuna dair iddialar herkesin malumudur.
Delege satın almanın söz konusu olduğu bu değişimin arkasında siyasi ahlak dışı yöntemlerin kullanılması CHP için geçmişte hiç söz konusu olmamıştır.
Kemal Kılıçdaroğlu, her şeye rağmen süreç boyunca sağduyulu, yapıcı ve kırıcı olmaktan uzak bir tavır sergiledi.
Ancak ne yazık ki bu erdemli tutum, kendisine karşı yürütülen siyasi operasyona set çekmeye yetmedi.
En yakınındaki Özgür Özel dahil bir çok isimin karşısında yer almış olması şüphesiz ki Kılıçdaroğlu’nda çok büyük üzüntüye neden olmuştur.
Bu nedenle olacak Selvi hanım kameraların önünde Özel’I ihanetle alenen itham etmiştir.
Kemal Kılıçdaroğlu, 13 yıl boyunca CHP’yi yalnızca bir muhalefet partisi olmaktan çıkararak Türkiye'nin en geniş toplumsal ittifaklarını kurarak büyük bir başarıya imza atmıştır.
Ne var ki Cumhurbaşkanı adayı belirlemede şahsi beklentilerini öne alarak yanlış yapmıştır.
Herşeye rağmen tüm bu emek, siyasi çıkar hesapları uğruna bir çırpıda göz ardı edilmiştir.
Kurultay sürecinde Özgür Özel'in öne geçişi, fikirle değil planla; liyakatle değil pazarlıkla sağlanmıştır.
Maalesef Kılıçdaroğlu’na yapılan haksızlık sadece bir liderin tasfiyesi değil, bir siyasi kültürün yok sayılmasıdır.
Ona yönelik olarak ortaya konan yöntem ve tavır; emeğe, sabra, ilkelere ve ahlaki duruşa karşı gösterilen bir nankörlüktür.
Kurultay sonrasında ortaya çıkan manzara, Cumhuriyet Halk Partisi'nin sadece bir lider değil, bir kimlik sorunu yaşadığını da göstermektedir.
Özgür Özel’in genel başkanlığı, kamuoyunda bir "geçiş dönemi liderliği" olarak görülüyor.
Gerçek güç odağının ise Ekrem İmamoğlu olduğu artık bir sır değildir.
Kanaatim CHP, o günden bu yana ilkeleri doğrultusunda yükselen kadroların değil; medya desteği, ekonomik kaynaklar ve algı mühendisliğinin öne çıkardığı figürlerin hâkimiyetine girmiştir. Eğer bu eğilim devam ederse, Deniz Baykal’ın istifasından itibaren beklenen gerçekleşir.
CHP’nin Türkiye’deki muhalefet rolü, yeni sistemin bir parçası hâline gelecektir.
Sonuç olarak;
CHP’de yaşanan kurultay süreci, yalnızca bir genel başkan değişimini değil, bir anlayış değişimini de simgeliyor.
Ancak bu değişim, halkın taleplerinden doğmuş köklü bir dönüşüm değil; perde arkasında şekillenen ve etik sınırları zorlayan hesapların sonucudur.
Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı yürütülen süreç; siyasette vefanın, ilkenin ve emeğin ne ölçüde göz ardı edilebildiğini gösteren ibretlik bir örnektir.
Eğer bu gidişat sorgulanmazsa, CHP’nin halktan ve tarihsel misyonundan kopması kaçınılmazdır.
Bu yazıyı, sadece bir siyaset yorumcusu olarak değil, yüreğiyle düşünen bir yurttaş olarak kaleme aldım.
Çünkü inanıyorum ki vefasızlık sadece kişiler arasında yaşanmaz; halkla, tarihle ve değerlerle de yaşanır.
Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılanı, bir siyasal tercih değil, bir vicdan meselesi olarak görüyorum.
Son söz;
CHP’yi ayakta tutan şey sadece oylar değildir; onun omurgası, yıllarca bedel ödeyen insanların emeğidir.
O omurga bugün kırılmak üzere. Eğer ses çıkarılmazsa, bir gün dönüp baktığımızda, haksızlık karşısında fikirleri doğrultusunda siyaset yapan CHP’den eser kalmayacak, yeni bir konjonktür partisi ortaya çıkacaktır.
29 Haziran 2025
Ahmet Orhan