27 Mayıs Devrim Mi? Darbe Mi?

Tam 59 yıl olmuş. Halkın özgür iradesiyle seçilmiş iktidarın silah zoruyla devrilmesi, Atatürk’ün 1924 Anayasasının çiğnenerek Gazi Meclisin sadece Demokrat Partili üyelerinin ve devletin üst düzey görevlilerinin düzmece mahkemeye sevk edilmesi üzerinden tam 59 yıl geçmiş. Elbette, 27 Mayıs öncesi ve sonrasında yaşananları tarih yazacaktır.

Yazmaktadır da… 
Gerekçeniz, argümanlarınız ne olursa olsun demokratik usulle seçilmiş meşru hükümeti yasal olmayan yollarla ve silah zoruyla devirmek düpedüz darbedir. Aksini iddia edenin demokratlığından kuşku duyarım. Demokrat Parti iktidarından hoşnut olmayabilirsiniz, hatta bazı icraatlarının demokrasiye uymadığını da iddia edebilirsiniz, meşru zeminlerde en sert muhalefeti de yapabilirsiniz ama askeri kullanamazsınız. Vazifesi Türk milletinin ve devletinin bekasını korumak, sınırlarına yönelecek tehditleri bertaraf etmek olan kahraman Türk ordusunu kirli siyasi emellerinize alet ederseniz bunun adı düpedüz darbe olur. 


O yüzdendir ki; biz demokratlar 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan, 15 Temmuz darbe ve müdahalelerine ayırmadan hepsine birden karşı durduk. Ne yazık ki; bazıları işine gelene devrim gelmeyene darbe demekten vaz geçmiyorlar. Türkiye’de yaşanan bütün askeri müdahalelerin hepsinin temelinde 27 Mayıs darbesinin yattığını idrak edemiyorlar. Darbelerin iyisi kötüsü olmaz, 59 yıl sonra dahi hala kafalarını kumdan çıkaramayanlar bunu anlayamıyorlar. 


Çok şükür ki; bu kafada olanlar sadece küçük bir azınlık olarak kaldılar. Kim bunlar derseniz; dünün Maocu Komünistleri, bugün kendilerini ulusalcı olarak niteleyen, sözde antiemperyalist, Erdoğan rejiminin yeni müttefikleri, sahte Atatürkçülerle müfritlikten bir türlü kurtulamamış eski kafalı Menderes düşmanları. 
Bugünün CHP’si geçmişindeki hatalarıyla yüzleşmesini bilmiştir. 27 Mayıs darbesi ile ilgili olarak “ne içindeyiz, ne dışında” diyerek zımni bir kabul gösteren geçmişin CHP’si idamlara karşı olmak ve hükümlü demokratların af kanunu ile serbest kalmalarına müzahir olmakla beraber bu ayıbı yıllarca üzerinden atamamıştır. Oysa bugün Sayın Kılıçdaroğlu 27 Mayıs darbesinin hata olduğunu kabullenmiş, Menderes ve arkadaşlarının anıt mezarlarını ziyaret etmiş, 14 Mayıs günü Meclis gurubunda yaptığı konuşmayla da Celal Bayar, Adnan Menderes ve DP kurucularını rahmetle ve şükranla anmıştır.


Peki ya, Menderes’i dillerinden düşürmeyen AKP ne yapmaktadır? Ben o kapıdan adımımı hiç atmadım ama gidenler söylüyorlar, AKP genel merkezi girişinde kocaman bir Menderes resmi varmış. Bana göre riyadan başka bir şey değil. O resmin hakkını verebilmek için önce Menderesini hedef ve idealleriyle, devlet ve hükümet yönetimi anlayışıyla aynı tarzda siyaset yapmak gerekir. Şu farklılıkları sıralayalım bakalım Menderes’in mirasını hak ediyorlar mı?
Rahmetli Menderes siyasete girdiğinde zengindi. 150 bin dönüm arazisinde tarım yapıyordu, 7 sülalesine yetecek varlığı vardı. Bu hayata şerefle veda ettiğinde ise Aydın Çakırbeyli çiftliği ve etrafında birkaç yüz dönüm arazisi, oturduğu ev ve birkaç gayrimenkul dışında varlığı kalmamıştı. 150 bin dönüm arazinin tamamına yakınını o toprakları işleyen köylülere hibe etmişti. Yüzüğümden başka servetim yok diyerek siyasete atılanlarla ilgili yorum yapmıyorum. Kararı siz verin.


Menderes’in oğlu Yüksel eğitimini tamamlayıp hayata atılacağında ticaret yapmak istemiş bu fikrini babasına açmıştı. Babası ise “ben bu ülkenin başbakanı olduğum sürece senin alıp satacağın ben olurum ve buna asla izin vermem” diyerek bu talebi geri çevirmişti. Yorum yapmıyorum sadece hatırlatayım dedim.


1950’lerin Ankara’sındaki yeni yerleşim alanları olan Küçükesat ve Yenişehir (Kızılay) arasında Kocatepe adı verilen büyükçe bir tepe vardı. Çocukluğumuzda evimize yakın olan orada piknik yapar, oyun oynardık. Bölgeye en yakın cami Maltepe Camii idi. Menderes o tepeye kentin merkezine yaraşır bir cami yaptırmak istiyordu. Projeler çizildi, yarışmalar açıldı, tüm hazırlıklar tamamlandı iş temel atmaya gelmişti. Zamanın Diyanet İşleri Başkanı Menderes’e gelerek temel atma töreni için uygun gününü sordu. Menderes ise Cami gösteriş için yapılmaz Allah rızası için yapılır diyerek törensiz işe başlanılması talimatını verdi. Bugün ise sadece gösteriş amaçlı devasa camiler yapıyor devlet töreniyle açıyoruz. Üstelik cami avlusunda siyaset yapıyor, iftiralar atıyor, kul hakkı yiyoruz.


Lozan’dan sonra Türkiye iki kez toprak kazandı. Birincisi Atatürk’ün sağlığında Celal Bayar’ın başvekilliğindeki Hatay Cumhuriyetinin plebisit yapılarak Türkiye’ye katılması. Diğeri ise Menderes ve Fatin Rüştü Zorlu’nun diplomatik dehalarıyla imzaladıkları Londra ve Zürih anlaşmalarıyla Kıbrıs üzerinde hak sahibi oluşumuzdur. Nitekim Merhum Ecevit bu anlaşmalardan doğan hakkımız ile Kıbrıs Barış Harekatını gerçekleştirmiş ve fiili olarak Kuzey Kıbrıs Türkiye’nin adeta bir parçası haline gelmiştir. Bugün Hatay Suriyelilerin işgali altındadır. Kıbrıs ise az daha İktidarın hatalı politikaları sayesinde Annan planı ile elden çıkmak üzereydi. Allahtan Rum tarafı reddetti de bu faciadan döndük. Bir de Egedeki bazı ada ve kayalıkların Yunanistan tarafından işgali iddiaları var. İktidar bunlara tatmin edici bir açıklama getiremiyor. 


Menderes ve ardılı Demirel Türk çiftçisini ihya ettiler, üretimi artırdılar, kıraç toprakları sulanabilir hale getirdiler. Türkiye’yi dünyada kendine yeten yedi ülkeden biri yaptılar. Oysa bugün Türk tarımı yürekler acısı halde, soğandan patatese, besmelesiz kesilmiş kırmızı ete, hatta samana kadar ithal eder hale geldik. Menderes’in, Demirel’in yeşerttiği ovalar AKP iktidarında bozkıra döndü, çiftçi köylü perişan hale geldi. Bu mudur Menderscilik?
Sanayi farklı mı? Menderes ve Demirel ülkeyi fabrikalarla donattılar, özel sektörü teşvik ettiler yatırımları artırdılar. Bugün ise onların yaptıkları tesisler mirasyedi gibi birer birer satıldı, şeker fabrikaları, çimento fabrikaları, Sümerbank, Erdemir, İsdemir, Sivas Demir Çelik, Petkim, Tüpraş gibi devasa tesisler, yetmedi askeri tesisler bile satıldı. Özel sektörün elindeki tesisler bile ters giden ekonomi yüzünden çoğu atıl kaldı, kimisi yok pahasına el değiştirdi, bazıları kepenk kapattı çalışanları işsiz kaldı. Bu mudur Menderescilik?


27 Mayıs darbesi sonrasında İdama ve çeşitli cezalara çarptırılan milletin hür iradesiyle seçtiği vekillerin evlatları torunları, darbe yönetimlerinde bile görmedikleri kötü muameleyi AKP iktidarında görüyorlar. İdamla yargılanan merhum Kemal Serdaroğlu’nun oğlu Sağlık eski bakanı Rifat Serdaroğlu sırf anayasal hakkı olan düşünce ve ifade özgürlüğünü kullandığı için yıllarca hakkında açılan onlarca mahkemede adalet arıyor. Siyasi zeminde de mücadelesini sürdürüyor ülkenin dört bir yanında çoban ateşlerinin yakılmasına vesile oluyor. Şehit Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun torunu, Fatin Rüştü Yener sırf çevreye ve yeşile sahip çıktığı için, masum gezi hareketine destek olduğu için AKP medyası sözcülerince hain ilan edildi. Yerden yere vuruldu, dedesinin kemiklerini sızlattığı iddia edildi. Oysa aynı AKP medyası masum gezi hareketini vandalizme dönüştüren çevrelerle bugün kol kola. Halkı kışkırtan, sonunuz Menderes’in sonu gibi olacak diye TV’lerde çemkiren darbeci zihniyetle bugün AKP işbirliği yapmakta sakınca görmüyor. Dostumuz Samet Ocakoğlu, 27 Mayıs darbesi sonucu babasının gasp edilen özlük haklarına ilişkin on yıldır hukuk mücadelesi veriyor. 17 yıldır AKP’li Meclis Başkanının yönettiği TBMM hukuk bürosunun, mahkemelere verdiği cevaplarda, 27 Mayıs darbecilerinin belgelerinden başka bir şey yok. Bu bile AKP’nin riyasını tek başına gösterir.


Bir hadise de bizzat yaşadığım bir olay. 2011 seçimlerinde gece geç vakit Manisa’ya döndüğümde bir baktım ki AKP’nin reklamcıları billboardlara ilan asıyorlar. 27 Mayıs Akşamı Cumhuriyet Meydanında Fetöcü Hakan Şükür’ün, Mustafa Ceceli’nin katılacağı gençlik şöleni, eğlencesi tertip edilmiş. Hemen ertesi günü DP İl Merkezinde basın toplantısı düzenledim. Sağ olsunlar Manisa Basını tümüyle oradaydılar. 12 Eylül darbe konseyinin bile 27 Mayısı bayram olmaktan çıkardığı halde Mendersçi olduğunu iddia eden bir partinin hassas olduğumuz böyle bir günde eğlence tertip etmesinin doğru olmadığını söyledim ve ertelenmesini istedim. AKP yöneticilerinden tık yok. Birkaç ay sonra Menderes’in Işığı Derneğinin açılış gecesi verilen gala yemeğinde davetliler arasında bulunan bir AKP milletvekili baktım kürsüde Menderes’e methiyeler düzüyor. Konuşmasını bitirip masaya oturduğunda lisanımünasiple 27 Mayıs gecesi kendisinin de iştirak ettiği eğlenceyi hatırlattım ve bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diye sordum. Sadece ayıp etmişiz diyebildi. Masada bulunan eski bakanlar Nevzat Ercan ve Esat Kıratlıoğlu da bu tavrımdan dolayı çıkışta tebrik ettiler.


Örnekleri çoğaltmak mümkün ama fazla uzatıp sizleri sıkmak istemem. Ancak henüz çok taze olduğu için Yassıada konusuna değinmeden geçemeyeceğim. Orası hukukun ve adaletin ırzına geçildiği yerdir. Orada on yıl bu ülkeye hizmet etmiş hatasıyla, sevabıyla tarihe mal olmuş bir iktidarın mümessilleri düzmece mahkemelerde yargılanmışlar Şehit başvekil Menderes ve iki bakanı idama mahkum edilmiş ve imralı’da infaz edilmişler, bir devrin Cumhurbaşkanı, bakanları ve yüzlerce milletvekili hapsedilmiş ve çeşitli cezalara çarptırılmışlardır. Kimileri işkence ile orada hayatını kaybetmiş, kimileri o muamelelere dayanamayıp orada vefat etmişlerdir. Ne yazık ki ibreti alem için aynıyla muhafaza edilmesi gereken bu ada mahvedilmiştir. Ben Sinop Cezaevini de, Ulucanlar Cezaevini de gördüm, gezdim orada yaşananları canlandırabildim, ibret alınması gerekenler varsa onları da aldım. Ellie adasını da gördüm, Amerika’ya göç eden Avrupalıların çektikleri eza ve cefayı orada adeta yaşadım. Burası da öyle olmalıydı. Kongre merkezi, eğlence adası olmamalıydı. Yazık oldu bir tarihe. Sayın Cumhurbaşkanı, Şehit Bakan eşi Mutaharra Polatkan’ı, annem Muazzez Akın’ı ve görüşlerini kamuoyuyla paylaşan daha birçoklarını dinlemeliydi. Daha sonra milletvekili yaptığı, yeni yetme bir şehir plancısını değil.

 
AKP’ye meyletmiş bazı arkadaşlarımız, İmamoğlu’na verdiğimiz destek için “Menderes’i asanlarla beraber mi oluyorsunuz” diyerek eleştiriyor. Hayır! İmamoğlu 27 Mayıs 1960’da doğmamıştı bile, üstelik demokrat olan dedesi, ailesi de bu eleştiriyi yapanlar ne yaşadıysa aynını yaşamışlardır. İmamoğlu’na destek olmak CHP’yi desteklemek değildir. İmamoğlu tüm demokratların, millet iradesine inananların ortak adayıdır. Kaldı ki; CHP kamuoyu önünde geçmiş hatalarını kabul etmiş ve 27 Mayıs’ı telin etmiştir. 


Karar sizin ister Menderes’i istismar eden sahte demokratlara oy verirsiniz, ister demokrat bir ailenin evladı İmamoğlu’na.
Kalın sağlıcakla…  

27 Mayıs 2019

Naci Akın 
    

 

YORUM EKLE