Benim oy vereceğim başkan

Demirci tercihini yaptı.

Bu tercih doğru mu o bence tartışılır.

Bir defa demokratik kurallar içinde yapıldığına inanmadığım bir seçim dönemi yaşandı.

Bölen, ötekileştiren bir dil, seçim kampanyası boyunca TV’lerden adeta bu milletin üstüne kusuldu.

Devletin imkânları iktidar ve yanındakiler için seferber edildi.

Demirci’de de durum farklı değildi.

Belediyenin bütün imkânları Cumhur İttifakı için seferber edildi.

5 yıl boyunca Belediye Başkanlığı yapmış Selami Selçuk, bu kez Cumhur İttifakı adayı yapıldı.

Yine bence 5 yıllık icraatları, Demirci’ye verdiği zararları, hakkında sürdürülen soruşturmalar, yargı süreçleri göz ardı edildi. Yakınını, yandaşını kayıran ve bu milletin hakkını gözetmeyen, vicdanları rahatsız etmesi gereken işleriyle anılan biriydi Selçuk. Bir dönem daha başkanlık yapmayı bence hak etmiyordu.

Aday bile yapılmaması gerekirken, temiz siyaset, adil ve dürüstlük kavramları rafa kaldırılıp aday olarak milletin önüne dayatıldı.

Demirci bana göre seçimlerde ilçenin avantajlarına, siyasi sürece göre, ahlak ve dürüstlük, haram, helal, kul hakkı durumlarını gözeterek oy kullanmasını bir türlü öğrenemedi.

Bu seçimde milletin önüne dayatılan Büyükşehir ile ilçe belediye aynı olursa, yani arabanın ön tekeri arka tekeri meselesi kavramını 5 yıl önce niye atladı Demircili seçmen, anlaşılır gibi değil.

5 yıl önce “çalışan, hizmet üreten bir belediye başkanı vardı, niye onu seçmediniz öyleyse” diye adama sorarlar.

Cengiz Ergün geçtiğimiz seçimlerde de favori bir başkan adayı idi.

Büyükşehir gerçeği karşımıza gelmişken, neden o gün bu arabanın ön tekeri nereye giderse arka tekeri de oraya gideri düşünemedi Demircililer.

Masaya yatırılıp, teşhis edilmesi gereken, içinden geçenleri, duygularını ve ortaya koyduğu iradesi irdelenmesi gereken bir seçmen kesimi var Demirci’de.

Selami Selçuk ile ilgili devam eden yargı ve soruşturma süreçleri yeniden seçilmesiyle bitmiş ve kapanmış değil.

Bir defa insanlar bunu iyi anlamalı.

Seçimi kazanmak, bu iddialardan arınmak ve aklanmak anlamına gelmiyor.

Yıllardır Demirci’de güce tapan aciz bir karakter örneği sergileniyor.

İnsanlar tercihinin yanlış olduğunu, zararları, ahlaksızlığı, vicdansızlığı görse de, bunları önüne gelen süreçte yüzlerce kez görse de, bir sonraki seçimde aynı hatayı neden tekrarlıyor, anlaşılacak gibi değil.

Daha dün yıllardır tanıdığım, sevdiğim bir ağabeyim ile ayaküstü seçim değerlendirmesi yaptık. “İşleri kapatırlar” , “Bu Demircili siyasi tercih yapmasını bilmez” diye lafa girdi ve geçmişten örnekler verdi.

“Bakan olduğunda önüne koşulan Özdağlar’ı Demirci’ye Belediye başkanı seçmedi. Oysa adam bu memlekete bir sürü devlet yatırımı getirmişti.

Babayiğit döneminde Mehmet Keçeciler Özal’ın sağ koluydu, ara seçimlerde onu seçmedi. Karargâhını Demirci’ye kurdu Keçeciler. Seçmiş olsa Keçeciler o günkü gücüyle neler yapardı şu memlekete.

İhsan Temel’in nesi vardı. Adam tüm engellemelere rağmen hizmet yaptı şu memlekete. Üstelik adamı daha seçim gecesi belediyeden evrak çalıyor diye  iftira atarak suçlayanlara, bugün İhsan Başkanın adam ettikleri de oy verdi.

İhsan Temel zamanında işe girenlere, zamanında ülkücü oldukları için gidin diyen kimdi.

Sen de Demirci için çaba gösterdin.

Yazdıkların çizdiklerin hepsi doğru, millet biliyor.

Demircililerin zayıf yanı şu, güçlüyü tercih ediyor, herkes kendi menfaatine bakıyor. Küçük şeylerle kanıyor, araştırmıyor, sormuyor, sorgulamıyor, bu memleketi terk edip İzmir’e şuraya buraya gidenler, işte bu gamsız, aciz, ahlak tanımayan iradeden kaçtılar.”

Bu sözlerin ardından bir tanesi bile yalan diyebilir miyiz? 

Hayır diyemeyiz.

Sonuç bu katlanmak zorunda mıyız? 

Buna benim cevabım yine hayır olacak.

Gerekçelerim Ahlak bilgisi kitaplarında, kanun kitaplarında ve Anayasada yazanlar.

Aile terbiyesi olarak bize verilen hırsızlık, kul hakkı, yalan gibi başlıklarda.

Bu sonucun içinde bu kitaplarda okuduğumuz, atadan, babadan öğrendiklerimizin hiç biri yok.

Katlanmak, susmak bir mecburiyet mi?

Yaşadığımız ülkenin demokratik ve hukuk devleti olduğunun değişmezliğiyle, yasalara saygılı, vicdanlı ve dürüst insanların işi değil.

Adalet mutlaka bir gün yerine gelir ise, içimizdeki umut.

Enerjimizi aldığımız bu umudun etrafında, eşkiya dünyaya hükümdar olmaz, zalimin zulmüne son ve bu işin bir de öteki tarafı var deyip tavrımızı ve dik duruşumuzu değiştirmeden devam edeceğiz.

Ben Selami Selçuk’a oy vermedim.

Benim doğrularıma göre Demirci’ye Belediye başkanı olmaya layık biri değil.

Daha beş yıl önce başlayan yalan rüzgârı, beş yıl sürdü fırtınaya dönüştü, hortum çıktı kamunun, saçı bitmeyen yetimin hakkını vakumlama yaptı çekti.

Yapılan bir sürü kılıfına uydurulan yamuk, dalavere işleri bilen biri olarak, yanına yandaşına bu milletin hakkını peşkeş çeken bir yapıya benim oy vermem mümkün değildi.

Seçim meydanlarında ortada dolaşan bütün belgeler doğru.

Yapılan iddiaların hepsi belgeli ve bu millete gösterildi.

Bu millet anlamayıp, sineye çekip, menfaatleri için tekrar oy verdiyse, bu vebale de ortak olmuş oldu.

Rabbimin “ benim yanıma kul hakkı yiyerek gelmeyin affetmem” kutsallığına uyar, bunu yaşamaya çalışırız biz.

"Haksızlığın karşısında susan, dilsiz şeytandır" ise bu mesleği dik durarak cesurca yapma sebebimiz.

Benim aynı süreç içinde orman arazisini işgal ederek yaptığı kaçak kondu kongre merkezi, kaçak kent meydanı, kaçak balık pazarı haberlerimin hepsi yargıda.

Görevini kötüye kullanmak, kamu kaynaklarını gayriyasal harcamak suçları sabit.

Türkiye’de halen tartışılır olan yargı ve İçişleri Bakanlığı düzgün çalışırsa, haklı olduğumu göreceksiniz.

Çalışmasa da, bir gün mutlaka çalışacak, bu adalet yerini bulacak göreceksiniz.

Selçuk başkan seçilince bu işlerin hiç biri sekteye de uğramış değil, yargı süreci devam ediyor ve takipçisiyim.

Kendisi bu söylediklerime çıkıp yalan diyemedi, yapılan haberlerin ardından tekzip davası açma hakkı olmasına rağmen tekzip edemedi, sivri dili ve kaba saba bir adam ruhuyla seçim meydanlarında bile patavatsızca ifadelerle sadece itibarsızlaştırma yöntemini seçebildi.

Benim oy vereceğim bir başkan, başkanken kendi kızını belediyede kâğıt üstünde işçi yapıp, işe hiç gelmediği halde maaş ödemeyecek.

Benim oy vereceğim başkan, uzman çavuşların devletin içine atlaması için belediyeyi avantadan basamak yapmayacak.

Benim oy vereceğim başkan, eski parayla 80 milyarlık çikolatayı Bursa’dan yandaştan almayacak.

Benim oy vereceğim başkan, yasalara, kanunlara saygısız olmayacak.

Benim oy vereceğim başkan, milletin malını gözetecek, kul hakkı yemeyecek, bindiği arabanın hesabını verecek biri olacak.

Benim oy vereceğim başkan, ayrıştırıcı dil kullanmayacak, germeyecek, entelektüel olacak, sanatçı ruhlu olacak, devlet adamı olacak.

Benim oy vereceğim başkan Demircili oda başkanlarını bakanla görüştüreceğim diye 3 kere kapıdan geri çevrilmeyecek, oda başkanlarını Ankara'ya gidiyoruz deyip Polatlı'dan geri döndürmeyecek.

Benim oy vereceğim başkan, resmi bayramlarda ceket giyerek törene gelecek, devlet erkânına, vatandaşa saygı için giyinmesini bilecek. Ceket giymeden gelince kaymakamlar tarafından “törene bu kıyafetle katılamazsınız” denmeyecek.

Benim oy vereceğim başkan, haram yemeyecek, kul hakkı gözetecek.

Yağmacı bir yapı 5 yıl önce buğday tarlasına çöken çekirge istilası gibi Demirci Belediyesine çökmüştü, 5 yılda borç batağına düşen, eski parayla 12 trilyon gibi bir borçla debelleşen belediyenin, şimdi başına bir ekip daha musallat oldu.

Kankalar ile bankalar arasında bir 5 yıl Demirci’yi bekliyor.

Demircililere elinize sağlık pekiyi ettiniz diyemiyorum, kendiniz ettiniz, kendiniz çekin demek en uygun olanı sanırım.

Vicdanlar kanayınca onu hiç bir yerde pansuman ettiremezsiniz, bunu bilin yeter.



02 Nisan 2019

Mustafa Temiz

- - - - -

YORUM EKLE