Boru Değil, Baro!

Boru mu bu? Deyimini bilmeyen yoktur herhalde ama hikayesini de çoğu kimse bilmez. Öykü Osmanlı döneminde bir askeri okulda geçiyor. Merakta bırakmadan ben anlatayım.

Yeniçeri ocağı kapatılınca, modern ordu ve askeri okullar kurulmaya başladı. Bu okullara yenilikçi padişahlar sayesinde Fransız, Alman paşalar ve hocalar da gelerek dersler verdiler. Bu okullarda tam bir disiplin içinde eğitim verilir, her işe başlarken de boru ile hareket edilirdi. Yat borusu, kalk borusu, karavana borusu, içtima borusu gibi. Önemli bir haber, bildirim olacağı zaman da boru çalınır, haber duyurulurdu. Bir hafta sonu çarşı izninden dönen kıdemli bir öğrenci acemilerin koğuşuna dalar ve onları bir güzel işletir, kandırır. Söylediğine göre tahta yeni bir padişah çıkmıştır ve onun şerefine ertesi günü paydos edilmiştir. Herkes inanır, fesler havaya atılır, kimsenin de aklına bunun borusu ne zaman çalınacak demek gelmez. Sabah olur kalk borusu çalar, nöbetçi komutan gelir bakar ki; öğrenciler gayet lakayt ve yavaş hareket ediyor, basar fırçayı. Sonra mesele anlaşılır ve “Boru mu bu?” diye tersleyerek her şeyin boruyla duyurulacağını da tekrar hatırlatmış olur.

            Hala askeri okullarda boruyla mı hareket ediliyor? Onu bilmiyorum ama birileri çıkıp da yüce meclise “bu boru değil, baro” diye hatırlatıversin. Öyle ya, oy ver borusu, reddet borusu, falanı seç borusu, filanı seçme borusu. Meclisin zaten tek bir kanun yapma vazifesi kaldı bari onu ellerinden almayın.

FOTOĞRAF- 2 Ocak 1976 Barolar Birliği Genel Kurulu . DSİ Konferans Salonu- Ankara

            Ben avukat çocuğuyum, baro sözcüğünü daha çocukken öğrendim. O zaman baroyu adliyede avukatların bekleme odası olduğunu sanırdım. Sonraları babamın Barolar Birliği Manisa delegesi olarak toplantılara katıldığında ne kadar önemli bir kurum olduğunun farkına vardım. Avukat çocuğuyum dedim ama aslında rahmetli babam hukuk ve adalet sürecinin her noktasında, her tarafında bulunmuştur. Bir duruşma salonu düşünün ki; Kürsüde oturmuş, hakim olarak hüküm vermiş, avukat olmuş savunma hakkını kullanmış, sanık sandalyesine oturmuş nahak yere hüküm giymiş cezaevinde yatmış. Çok şükür ki, o hüküm geçen hafta oy birliği ile kalktı da rahmetli mezarında huzur buldu. Tabi bir de yasama görevi vardı, kanun yapıyordu. Yani hukukun iddia makamı hariç her yerinde bulunmuş nadir kişilerden biriydi. Neden avukat çocuğuyum dememe gelince 52 yıllık kısacık ömründe en fazla süreyi avukatlıkta geçirdiği için öyle söyledim. Sadece avukat da değildi aynı zamanda iyi bir eğitimciydi. Birçok genç avukatın yetişmesine katkı sağladığı gibi savunmaları Yargıtay içtihatlarına girmiş, örnek olmuş bilge bir kişiydi. Biz hak, hukuk, adalet kavramlarının anlamını ondan öğrendik.

            Yassıada duruşmalarında kendi savunmasını kendisi yapmak istemişti ama biz ailelerinin onu görme hakları kısıtlıydı, halbuki avukatların daha sık görüşme hakları vardı. Yakın dostu avukat Şinasi Tandoğan’dan vekili olmasını istedi, böylelikle daha sık haber alabiliyorduk. Tahliye olup Manisa’da avukatlık yazıhanesini açtığında en yakın yardımcısı gene Şinasi bey amca olmuştu. Şinasi bey Baro Başkanı oldu, babam da birlik delegesi. Biraz daha aklım ermeye başladığında Şinasi beyin CHP’li olduğunu öğrendim. Kafamda soru işaretleri oluştu, nasıl babamın avukatı olabilirdi, nasıl o başkan olurken babam da delege olabilirdi? O zaman bana dedi ki; “avukatın, hakimin, savcının partisi olmaz hukuk, adalet, vicdan neyi emrediyorsa hukukçu onu yapmakla mükelleftir”.  Barolar Birliğinin kurucu başkanı ünlü ceza hukuku profesörü avukat Faruk Erem’le sık sık istişare ederlerdi. Merhum Erem babamın görüşlerine çok itibar ederdi. O zaman gene kafam karışırdı biri, solcu, biri sağcı nasıl oluyor derdim. Sonra babamın söyledikleri aklıma gelirdi: “Hukukun sağı, solu, partisi olmaz, ideolojisi olmaz, onun ideolojisi adalettir”. Daha çok ders niteliğinde sözleri vardır ama anlatmaya bu köşe yetmez. Şimdi nerede kaldı böyle zihniyette hukuk adamları?

            Şu çoklu baro meselesi konuşulmaya başladığından beri aklıma hep babamın sözleri geliyor. Yahu bir de adamın biri çıkmış diyor ki, barolarda çoğulculuk olacakmış. Bunu nasıl söylersiniz? Avukat, cübbesini sırtına geçirdiği anda siyasetten sıyrılır, kanunlara, hukuka, adalete tabi olur. Siyasetçiyse onu partisinde yapar, cübbeyle yapmaz. Ne yani şimdi, sağcı baro, solcu baro, fetöcü baro, İslamcı baro, ateist baro olunca çoğulculuk mu olacak? Pol-Der Polbir’den hiç mi ders almadınız?

            Birazcık adalet duygunuz varsa, ülkeyi ayrıştırmak istemiyorsanız bölünmüşlükten kurtarmak istiyorsanız, bir kere daha kandırılmış olmak istemiyorsanız, lütfen avukatların sesine kulak veriniz, onlara itibar etmiyorsanız kendi partiliniz olan avukatları dinleyin, sayın Bülent Arınç’ı dinleyin, Adalet Bakanına danışın, hatta kayınpederine sorun, güvendiğiniz hocalara sorun, Feyzioğlu’na sorsanız bile olur. Kime isterseniz danışın, istişare sünnettir.

            Eğer paylaşılan resimler gerçekse, fake haber değilse büyük bir yanlış içindesiniz, çünkü bugün yasayı açıklayan kişiyle, Türk ordusunun şerefli paşaları balyoz kumpasıyla Fenerbahçe Orduevinden alınırken kapı önünde açıklama yapan FETÖ sözcüsü aynı kişidir. Unutmayın mezardaki ölülerin bile oy kullanması talimatlarının verildiği 12 Eylül referandumunda yapılan düzenlemeler, adalet teşkilatının Fetöcülerin eline geçmesine yol açmıştır. Orduya da sızan hainler 15 Temmuza sebep olmuşlardır. Şimdi de kutsal savunma hakkını kullanan kitlenin içine nifak sokularak yeni bir cephe açılmak istenmektedir. Lütfen azıcık uyanık olalım, yanılmayalım, yanıltmayalım. Hak için, hukuk için, adalet için, devlet için, millet için bir olalım beraber olalım.

Kalın sağlıcakla…

01 Temmuz 2020

Naci Akın

                

             

YORUM EKLE
YORUMLAR
Semih çelebi
Semih çelebi - 4 yıl Önce

kalemine yüreğine sağlık arkadaşım

naci akın
naci akın @Semih çelebi - 4 yıl Önce

Sağol muhtarım, kıtmetli dava arkadaşım