Bu Yazı Bildiğiniz Savaş Üzerine

Ben, kişisel olarak, radyo bültenlerinin, gazete başlıklarının veya haber kanallarının vurucu söylemlerine dayalı fikir oluşturan biri değilimdir. Yine de dinler, okur, seyrederim o kadar. Kişisel tarihimde, uzak veya yakın, gazete sayfalarında veya televizyon kanlarında, çok sayıda savaşa şahit oldum; şükür, doğrudan, hiçbir savaşın içinde bulunmadım, yaşamadım. Ülkemde, yakın zamanda, toprakları içinde(düşük yoğunluklu bölücü terörün saldırılarını saymazsak)  bir savaş yaşamadı.

Hafızayı beşer nisyanla maluldür der eskiler.  Türkiye’nin yakın tarihi boyunca çevresinde bir dizi bölgesel çatışma, savaş yaşandı ve yaşanıyor; biz bunların çoğunu hatırlamıyoruz bile. Yaşanan yıkımlar, ölümler, göçler, sürgünler… İnsan havsalasına sığmayacak acıları, travmaları da beraberinde getiriyor elbette. Yakın zamanda Rusya-Ukrayna savaşı boyunca yıkılan, harabeye dönen şehirler, bir zamanlar insanlarıyla canlı- kanlı yaşam mekânları olduğuna nasıl ikna olacağız? Bugün İsrail saldırılarıyla yerle bir edilen Gazze’nin daha on beş yirmi gün önce gündelik yaşamın tek düzeliğinde sürüp gittiğine nasıl inanacağız? Savaşmanın bedelini ne o savaşa karar veren siyasiler ne de o savaşı yapan askerler ödüyor. Bedeli masum kadınlar, yaşlılar, çocuklar olan siviller ödüyor.

Dünyanın gördüğü ilk büyük savaşının resmi sonucunda İtilaf güçleri kazandı veya imparatorluklar yıkılıp ulus devletler süreci başladı gibi soğuk anlatılar yer alır. O savaşın en büyük trajedisi cepheden dönen askerlerin yaşadığı psikolojik yıkımdır. İkinci dünya savaşının en büyük trajedisi cephe gerisindeki maddi yıkımlar yanında yerinden yurdundan edilenler, sürgünler, esirler, soykırımlar bağlamında sivillerin yaşadıklarıdır. Kurtuluş Savaşında Pontuscu Rum çetelerinin Karadeniz boyunca yaptıkları yağma, tecavüzler, Fransız üniformalı Ermeni çetelerinin Güneydoğu-Akdeniz çevresinde, mağlup Yunan ordusunun Ege bölgesinden çekilirken yaptıkları mezalim ve yıkımlar, cephelerdeki, savaş meydanlarındaki kayıplardan daha fazla olduğu gibi toplumsal hafızada bıraktığı izler uzun süre unutulmamış, unutulamamıştır. Bilmiyoruz, yakın tarihli Vietnam’da, Afganistan’da, Irak’taki işgal acılarının ve yıkımların ruhsal boyutunun ne olduğunu veya onları ölçecek bir ölçü aleti var mı? Tarihin soğuk anlatısı, ABD’nin Vietnam işgali on üç yıl, aynı ABD’nin Afganistan işgali yirmi yıl, yine ABD’nin Irak işgali sekiz yıl sürdü üzerinedir. Ama bu savaşlarda insan kayıpları ve yıkımların bedeli rakamlarla ölçülemeyecek kadar büyüktür.

İsrail’in Orta Doğu’daki yetmiş beş yıllık devlet olarak varlığı tarihsel bir anakronizmdir. Osmanlı son dönem zafiyetinden beslenen ve Birinci Dünya Savaşının galip emperyalist güçlerinin Yahudilere verdikleri bir bağışın yüzyıllık travmaları, acıları, yıkımları, kayıpları bu coğrafyaya gün yüzü göstermemiş; gelecekte de gösterecek gibi görünmemektedir. Ama bir anakronizm olarak bunun ebedi olduğuna inanmak ise safdilliktir. Coğrafyanın Arap beyninde Yahudi varlığını ve İsrail Devletini bir şekilde kalıcılaştırabilirsiniz ama gönüllerde o düşman varlığı asla kalıcılaştıramayacağınıza göre tarihin sonu hep başınızın üstünde Demokles’in kılıcı gibi duracaktır. Yahudiler kendi tarihlerinde kaç defa böyle tarihsel sonlar yaşadıklarını iyi bilirler. Bugün emperyalist güçlerin siyasi-askeri çelişkilerinden yararlanarak ve onları arkalarına alarak, yıkım ve ölüm odaklı güç gösterileri yapıyorlar ama tarihin dinamiği sabite değil; değişime odaklıdır. Bir bakarsınız tarih, tek gündemle değişir ve değiştirir.

Savaş, iki hece, beş harften oluşan uğursuz bir kelimedir. Zorunlu olmasa sözlüklere bile alınmazdı diyesi geliyor insanın. Ama Ukrayna’da, Suriye’de, Gazze’de savaş yaşanıyor gözümüzün önünde ve biz bir film seyreder ve uzak bir iklimde geçen olaylarmış gibi oturmuş ekranlarımızda çayımızı veya kahvemizi, yanında filtreli bir sigara tellendirerek, yudumlayıp seyrediyoruz. Bu seyirde zevk alıyor muyuz acaba? Ben kendi hesabıma içim burkularak bakıyorum ekrana. CIA, MSS, FSB, MOSSAD, MI6 vs…’nin masa başı memurları ve sahadaki ajanları, yalan yanlış bilgilerle, kışkırtıp savaştırdıkları toplumlarda yaşanan acılar, yıkımlar ve ölümler karşısında acaba ne hissediyorlar, rahat uyuyabiliyorlar mı ya da çocuklarına sevgiyle sarılabiliyorlar mı? Cidden bilmek isterdim.

Savaşların her zaman travmatik sonuçları olmuştur. Yakın zamanlarda Irak-Suriye hattında hiç beklemedik bir şekilde çıkıp istikrarsız alanda geniş bir coğrafyayı kontrol eden İŞİD olgusunu hep Batı basınının bize verdiği bilgiler üzerinden okuduk ve değerlendirdik. Asıl okunması gereken içeriden olmalıydı. O coğrafyada yaşayanların yirmi yıldır yaşadıkları savaş koşullarının nasıl insanları, insanlık dışı haline getirip acımasız birer katile dönüştürmesinin en iyi örneğidir. Suçluyu İŞİD’in ideolojisine ve eylemine indirgeyen mantıkta olduğuna yaslandık; coğrafyanın insanların yaşadıkları trajedinin eseri olduğunu hala anlamış değiliz.  Bugün Hamas özelinde Filistin insanının sıkışmışlığını anlamadığımız sürece günceli anlamak ve okumak mümkün değildir. Tarihin de siyasetin de öznesi insandır; psiko-tarihsel analizler üzerinden gelişmeleri değerlendirmediğiniz müddetçe soğuk ve bir o kadar da resmi savaş, ölüm ve yıkımların analizinden hiçbir gerçekçilik ortaya çıkmaz. Televizyon ekranlarından da o uzman titrine sahip olanların yaptığı tam da budur. Bunlar anlamayı değil öfkeyi, yaşatmayı değil ölmeyi tetikliyor.

Şu günlerde yüzüncü yılı kutladığımız Türkiye Cumhuriyeti’ni en büyük eserimdir diyen ve bize bağımsız, hür bir vatanda yaşama imkânı verenlerin en başında gelen Büyük Atatürk, bir asker ve başkomutan olarak, 'Eğer vatan savunması için şart değilse her savaş bir cinayettir' demiştir. Masum Gazze halkının üstüne bombalar yağdıran Netanyahu, ona destek veren Biden ve esir Yahudilerinin sayısı şu kadar diyen Hamas militanın yüzünde bir cani silüeti görüyorum kimse alınmasın.   

06 Kasım 2023

Prof. Dr. Celal Metin

YORUM EKLE