Çoban Ateşi

 Ben Akıncı torunuyum. Büyük dedelerim İzmir’in işgali sonrasında Demirci’de çoban ateşini yakanlardan, ilk sivil direnişi başlatanlardan. Biri Kuvayı Milliye reisi diğeri ise Demirci müftüsü. Müftü İbrahim Hakkı Efendi, Milli Mücadelenin meşru olduğuna ve cihat sayılacağına dair Ankara müftüsü Börekçizade Mehmet Rifat Efendinin fetvasını Anadolu’da ilk onaylayanlardan. Camilerde verdiği vaazlarda halkı direnişe, milli mücadeleye davet ediyor.

Sonrasında ise Ankara tarafından Demirci’ye kaymakam olarak gönderilen ve sivil direnişi örgütlemek üzere Akıncı teşkilatını kurmakla görevlendirilen İbrahim Ethem (Akıncı) beyin sağ kolu. Soyadı kanunu çıktığında henüz sağ ama ömrünün son günlerinde. Herkes genellikle aile lakaplarını soyadı olarak alıyor, bizim aile lakabımız ise müftüler. Evlatları, Müftüoğlu ya da Müftüler olarak soyadı almak istiyor. Ancak büyük dedem hasta yatağında itiraz ediyor, Akıncı liderlerinden olmak daha büyük onurdur, Akıncı olsun diyor. Ancak Akıncı soyadı Gazi Mustafa Kemal tarafından İbrahim Ethem Beye verildiği için, ona hürmeten soyadımız Akın olarak tescil ettiriliyor.

Bu girişi neden yaptım? Çünkü hürriyet ve bağımsızlığımıza, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğine sevdalı olmak; haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe karşı durmak aile geleneğimizdir. Devletimizin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne sahip çıkmak; semalarımızda ay yıldızlı bayrağımızın ilelebet dalgalanması ve ezanı Muhammediyenin yankılanmasını muhafaza etmek için mücadele vermek; ülkemin tüm özgür bireylerinin kimseye muhtaç olmadan, refah ve saadete kavuşması için çalışmak ata vasiyetidir. Onu göstermek istedim. Ailemizin tüm bireyleri de aynı heyecan ve inançla ülkemize ve milletimize hizmet etmeyi görev bilmişlerdir. Kuvayı Milliye ruhu yüreğimizde sönmeyecek bir ateştir adeta. O yüzdendir ki; çoban ateşi hareketini önemsiyorum.

Peki, nedir çoban ateşi?
Payitaht İngiliz işgal kuvvetlerinin gözetimine girmiş, Yunan kuvvetleri İzmir’i işgal etmek üzere Ege’ye açılmış, İtalyan ve Fransızlar da güneyimizi işgal hazırlıkları içindeydiler. Mustafa Kemal Bandırma vapuruyla, Samsun’a doğru yola çıkmıştı. Elbette kafasında bir projesi, planları vardı ama ne emrinde bir ordu, ne asker, ne mühimmat ve ne de bir direniş hareketini sürükleyecek ekonomik imkânlar vardı. Tek güvencesi, Türk milletinin, hürriyet ve bağımsızlığına olan düşkünlüğü, tarihin hiçbir döneminde başka milletlerin boyunduruğunu kabullenmemiş olmasıydı. Dağlarda çoban ateşleri yanmaya başlamıştı bile.

Kazım Karabekir Paşa çoban ateşini hatıratında şöyle anlatır. Umutların tükenmeye yüz tuttuğu günlerde yüksekçe bir tepeye çıkarlar, dağlarda, tepelerde, ovada küçük, küçük fakat çok sayıda yanan ateşlerin şavkını görürler. O zaman der ki: “Bak işte bunlar çoban ateşi, her ocak başında, her mescitte memleketin nasıl kurtulacağı konuşuluyor”. Nitekim o ateşler büyür, birleşir, sarıklısı, cüppelisi, martinlisi, mavzerlisi, efesi, kızanı, zeybeği, seğmeni bir olur beraber olur düşmanı sürüp atar bu topraklardan.

İzmir’in işgalini müteakip orada bulunan Mahmut Celal Bey (Celal Bayar) sarığını, cüppesini kuşanıyor, Galip Hoca kimliği ile dağlara çıkıyor. İzmir, Aydın, Manisa dağlarında halkı milli mücadeleye davet ediyor. Tire’de, Ödemiş’te, Akhisar’da, Salihli’de Söke’de, Nazilli’de her yerde çoban ateşleri yanmaya başlıyor. Yörük Ali’ler, Demirci Mehmet’ler, Gökçen Efeler, Mestan efeler, Danişmentliler ve daha birçokları koşulsuz katılıyorlar milli kuvvetlere. Antep’te Karayılan, Maraş’ta Sütçü İmam, Giresun’da topal Osman gibi Anadolu’nun dört bir yanında çoban ateşlerini yakan daha nice isimsiz kahramanlar var.

Çoban ateşi, Cumhuriyet kurulduktan sonra da yanmaya devam etti. Gazeteci, yazar Gürkan Hacır “Çoban Ateşi” isimli kitabında yoktan var edilen bir ülke olan Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarında kalkınmanın fitilinin çoban ateşleriyle yakıldığını o devri yaşamış kişilerin tanıklıklarıyla anlatıyor. Bir bakıma Kuvayı Milliyenin yerini iktisadı milliye alıyor.

Siyasi manada çoban ateşini yakanlar ise Tek adam, tek parti iktidarına, oligarşik idareye başkaldırarak, CHP gurubuna 4’lü takriri sunan Bayar, Menderes, Koraltan ve Köprülüdür. Hileli 1946 seçimlerine rağmen meclise girmeyi başaran Demokratlar, 14 Mayıs 1950’de Türk siyasi hayatının akışını değiştirmişler, kansız, darbesiz, hilesiz bir şekilde, ülkenin dört bir yanında yanan çoban ateşleriyle iktidara gelmişlerdir.

Bugün yeniden çoban ateşinin yakılması ihtiyacı doğmuştur. 1950 öncesinin tek adam zihniyeti yeniden hortlamış, meclisin ve kabinenin yetkileri daraltılmış, ülke adeta kararnamelerle yönetilir hale gelmiştir. İşsizlik artmış, halk fukaralaşmış, hayat pahalılığı azmış, enflasyon çift haneli rakamların çok üzerine çıkmıştır. Esnaf, tüccar siftah yapmadan kepenk indirmekte, zor durumda kalanlar borç batağına sürüklenmektedir. İflaslar, konkordatolar, işyeri kapatmalar almış başını gitmiştir. Toplum hızla kutuplaşmaya gitmekte, barış, hoşgörü, iyi niyet kaybolmaktadır.

Adalet duyguları körelmeye yüz tutmuş vatandaş en temel haklarını aramaya korkar hale gelmiştir. Ne yazık ki meclisteki muhalefet bununla mücadele edebilecek politikaları üretmekten uzaktır. Bunun yegâne sebebi; toplumu ayrıştıran değil, bütünleştiren, ülkenin kalkınmasını, vatandaşın refah ve saadetini artırmayı öncelikli hedefi sayan, demokrasi, insan hakları, temel hak ve hürriyetleri koruyan ve geliştiren, dünyada itibarlı, bölgede lider ülke olmayı şiar edinmiş, hür ve bağımsız müreffeh bir Türkiye amaçlayan merkez sağ siyaset anlayışının 20 küsur senedir iktidarda ve 17 senedir parlamentoda bulunmamasıdır. 

Merkez sağ siyasetin tek partisi Demokrat Parti bugün tek bir üye ile yüce mecliste temsil edilmektedir. Oysa diğer muhalefet partilerinde daha fazla merkez sağ kökenli temsilci bulunmakta ancak bunlar partilerinin siyasi çizgileri içinde pek varlık gösterememektedir. Maalesef bu tablonun sorumlusu DYP(DP)’nin meclis dışında kaldığı günden bu yana partiyi yönetenlerdir. Daha doğrusu yönetemeyenlerdir. Kadrolar tarumar edilmiş, partinin temel direkleri küstürülmüş, parti kadroları çoğunlukla yabancılaştırılmıştır. İçeride kalan az sayıdaki her kademeden gerçek demokratlar, gönül bağını koparamayanlar, her şeye rağmen fedakârlıktan vazgeçmeyenler arayış içindedirler. İstemeye, istemeye koparılanlar, itilip, kakılanlar, başka partilere yönelmek zorunda kalanlar, hatta siyaseti bırakanlar da arayış içindedirler ve onlar da yukarıyı tazyik etmektedirler.

İşte “Çoban Ateşi Hareketi” böyle doğmuştur. Çoban ateşi hareketi, 1919’ların Kuvayı Milliye ruhuyla yanan çoban ateşinin ta kendisidir. Çoban ateşi hareketi, Cumhuriyetin ilk yıllarında kalkınmayı hedefleyen, yeniden yoktan bir ülke var etmek isteyenlerin çabaları sonucu Türk milletinin yaktığı çoban ateşinin aynı felsefesini taşır. Çoban ateşi hareketi, demokrasi, hürriyet, adalet, refah ve saadet, kalkınma, ileri gitme, yurttaşlık haklarını sonuna kadar kullanmak ve tek adam rejimine son vermek isteyen vatandaşlarımızın 1946’da yaktıkları çoban ateşiyle aynı amacı güder.

Çoban Hareketi, hiçbir partiyle organik bir ilişkide değildir, partiler üstüdür. Ancak, yerelde Milli Birlik ve bütünlükten yana olan, hangi etnik kökenden, din, mezhep ve inançtan olursa olsun, Anayasamızın ilk 6 maddesinde yer alan hükümlere kayıtsız, koşulsuz bağlı kalan, nereden gelirse gelsin, şiddet, terör ve ayrımcılıktan yana olmayan, demokrasi ve hukuk devletine saygılı parti ve adaylara desteğini verecektir. Demokrasi, adalet ve hukuku hiçe sayan, beka sorunu varmış gibi gösterip halkı kandıranların ise karşısında olacaktır. 

Çoban hareketi 31 Mart seçimleri sonrasında partileşip partileşmeyeceğine veya mevcut bir parti içinde örgütlenebilecek imkân varsa onu değerlendirmeye tüm katılımcıların ortak talebiyle karar verecektir. Çoban hareketinin bir lideri yoktur, kadro hareketidir. Bu kadrolar içinde yer alan vatan evlatları kendi liderini kendi hür iradeleriyle içlerinden çıkaracaklardır. Harekete Önderlik eden Devlet ve Sağlık eski bakanı Sayın Rifat Serdaroğlu kendi ifadesi ile bu hareketin koordinatörüdür.

12 Ocak günü Antalya’da gerçekleştirilen toplantı Çoban Hareketinin yurt sathında karşılığını bulduğunu göstermiştir. Kimsenin davet edilmediği sadece duyuruların yapıldığı bu toplantıya umulmayan bir biçimde katılım olmuş, hiç beklenmedik bir şekilde birçok eski bakan ve milletvekili kendiliğinden iştirak etmişlerdir.
Çoban Hareketinin memleketimize, milletimize ve demokrasimize hayırlar getirmesini diliyorum.
Kalın sağlıcakla…
18 Ocak 2019
Naci Akın
YORUM EKLE
YORUMLAR
Muhammet Emin Atasever
Muhammet Emin Atasever - 5 yıl Önce

Çoban ateşi hareketi Adana’da yandı. Bu Şeref’i ömrümün sonuna kadar onurla taşıyacağım . Biz bir yol açtık , herkesin celal bayar ruhuyla bu harekete destek vermesi gerekir

Mustafa ayata
Mustafa ayata - 5 yıl Önce

Sayın Naci akın bey acilen AP. DYP. DP birleştirip şu anki DP genel merkezini büyük kongerede değiştirmek gerekiyor çünkü bunlar az olalım biz olalım mantığı ile ancak. Yalnizlari vede yoklar partisi olarak kalırız ben Isparta eski merkez ilçe başkanı olarak üzülüyorum bu duruma acilen el konulmalı yerel seçimde yine DP husranlarla olacaktır

M.KEMAL ALTINDAL
M.KEMAL ALTINDAL - 5 yıl Önce

Türkiye ekonomik ve siyasi yönden kötü yönetilmemektedir. Siyasete merkez sağda bir boşluk vardır vatandaş tercihlerinde zorunlu oy vermektedir. Merkez sağda toparlayıcı bir partiye ihtiyaç vardır

Halil karataş
Halil karataş - 5 yıl Önce

Söz konusu vatansa söz konusu milletimin huzuru refahı ise gerisi teferruattır yaşasın çoban ateşi

zafer çakmak
zafer çakmak - 5 yıl Önce

ne mutlu türküm diyene