Cumhuriyet

“Cumhuriyet” kavramını tam olarak anlayabilmek için kelimenin etimolojik olarak incelenmesinde yarar vardır. Arapça kökenli bir sözcük olan ve halk, topluluk, heyet, sınıf
anlamına gelen “cumhur” sözcüğünden aidiyet belirten –iyet- yapma eki ile türetilmiş “Cumhuriyet” sözcüğü; millet hakimiyetine dayanan ve bu hakimiyetin milletin temsilcileri
olarak seçilen milletvekilleri ve sistemin başındaki cumhurbaşkanı tarafından yürütüldüğü devlet idare şekli, olarak sözlüklerde ifade edildiğini görmekteyiz.

Bu tanımdan yola çıkarak Türkiye Cumhuriyeti’nin tarih sahnesinde yer almasının kısa özetine göz atmak yerinde olacaktır.

Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nden sonra büyük zaferi kazanan TBMM ordularının İzmir ve Bursa yönünde sürdürdüğü harekat sonucu düşmanın denize dökülmesi üzerine 11 Ekim 1922’de İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcileriyle “Mudanya Mütarekesi” adıyla tarihte
yerini almış ateşkes anlaşması imzalanmıştı.

Mudanya Mütarekesinden sonra barış konferansı için hazırlıklar başlayınca, Osmanlı Hükümeti, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti yanında konferansa katılmak arzusunda olduğunu bildirdi. İtilaf devletlerinin, hala İstanbul’da bir hükümet tanımak ve onu da Türkiye
ile birlikte konferansa çağırmak istemeleri ve bu hükümetin de delegeleri birlikte seçmek için Büyük Millet Meclisine başvurmaya yeltenmesi, Mustafa Kemal Paşa’yı harekete geçirdi.

İstanbul Hükümetinin sadrazamı Tevfik Paşa’nın, barış konferansında söz birliği edilmek üzere, Büyük Millet Meclisi Başkanlığına çektiği telgraf, Mecliste çok sert tepkilerle karşılandı.

Türk Milletinin üç buçuk yıl süren ağır fedakarlıklarla sağladığı zafere ortak çıkmaya çalışan bir hükümet ve onun hainliği tescil edilmiş padişahı hakkında, milletçe verilen karar zaten çoktan belirlenmişti.

Gerek Mustafa Kemal Paşa’nın 24 Nisan 1920 tarihli önergesinde ve gerekse 20 Ocak 1921
tarihli Anayasa’da egemenliğin milletin malı olduğu tescil ve ilan edilmişti. Kayıtsız şartsız millete ait olan egemenlik, sultan-halifeye bırakılamazdı. Millet bu hakkını isyan ederek,
ihtilalle almıştı. Saltanatın kaldırılması hakkında kanun tasarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Karma Komisyonunda görüşülürken, hocaların saltanatla hilafetin ayrılmayacağı düşüncesini öne sürerek tasarıyı engellemeye çalışmaları karşısında, Mustafa Kemal Paşa söz alarak
yüksek sesle şunları söylemişti.

“Hakimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır diye müzakereyle münakaşa ile verilemez. Hakimiyet, saltanat kuvvetle, kudretle zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk milletinin hakimiyet ve saltanatına el koymuşlar ve bu tasallutlarını altı asırdan
beri sürdürmüşlerdir. Şimdi de, Türk Milleti bu tecavüzü yapanlara hadlerini ihtar ederek, hakimiyet ve saltanatına isyan ederek kendi eline bilfiil almış bulunuyor. Bu bir emri vakidir, söz konusu olan, millete saltanatını, hakimiyetini bırakacak mıyız bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele zaten emri vaki olmuş bir gerçeği ifadeden ibarettir. Bu behemahal olacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes meseleyi doğal görürse, fikrimce uygun olur.
Aksi takdirde yine gerçek usulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.”(*)

Mustafa Kemal Paşa’nın bu çok önemli ve tarihi konuşmasından sonra, Karma Komisyonda, hazırlanan saltanatın kaldırılması ile ilgili kanun tasarısı kabul edilmiş ve ivedilikle Genel Kurulda görüşülerek 1 Kasım 1922’de kanunlaşarak milletinin kendi hakkı kendisine iade
edilmiştir. Daha sonra Hilafet bir müddet daha kurum olarak varlığını sürdürmüş, 3 Mart 1924’te de gereksizliği görülerek varlığına son verilmiştir.

Saltanatın kaldırılması üzerine, 17 Kasım 1922’de son Osmanlı padişahı Vahdettin İngiltere himayesine sığınarak Malaya zırhlısı ile Malta’ya kaçmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi daha önce neşir ve ilan ettiği bir kanunla Osmanlı Devleti’nin 16 Mart 1920’de İstanbul’un itilaf devletlerince işgaliyle tarihe intikal ettiğini bildirerek İstanbul Hükümetince akdedilen antlaşma ve sözleşmeleri yok saymasına rağmen, İstanbul Hükümetinin kendisini hala yaşamakta olduğunu sanması, 1 Kasım 1922’de çıkarılan bu
önemli kanunu gerekli kılmıştı.

Bu tarihi kararın da açık bir belirtisi olarak, 1921 Anayasası ile kurulmuş siyasi rejim geniş anlamı ile cumhuriyetten başka bir şey değildi. Ancak Cumhuriyet resmen ilan edilmemiş ve
devlet başsız bir devlet olarak kurulmuştu.

Tarihi görevini başarıyla yapan Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1 Nisan 1923’te seçimlerin yenilenmesine karar vermiş ve yeni kurulan Meclis, Lozan’da elde edilen siyasi başarıyı bir
zafer olarak kabulle akdedilen antlaşmayı tasdik etmiştir. Lozan Barış Antlaşmasının kabulü ve 6 Ekim 1922’de Türk Ordusunun İstanbul’a girmesi ile Türk vatanının bütünlüğü ve siyasi istiklali de gerçekleşmiş ve böylece bir devir kapanmış yeni bir açılmıştır. Siyasi rejimin 23 Nisan 1920’den itibaren kaydettiği gelişmelere uygun devlet şeklini bulmak da, bir zorunluluk halini almıştır. Milli Mücadele döneminin zaruretlerinden ileri gelen Meclis Hükümeti sistemi, artık işleyemediğinden ve hükümet buhranını çözmeye de elverişli olmadığından, Cumhuriyeti ilan etmek en doğru bir çözüm yolu olarak gözükmekteydi.

13 Ekim 1923’de Anayasaya konan ek bir madde ile, Ankara’nın Türkiye Devletinin idare merkezi olarak kabul edilmesi, devlet merkezinin İstanbul olacağı yolundaki münakaşalara da bir son verdiği gibi, cumhuriyetin ilanı için de bir adımın daha atılmasına neden olmuştu. Bu karar ayrıca Milli Mücadelenin başından beri uygulanan Ankara’nın İstanbul’a hakim olacağı düşünce ve kararının da bir sonucu idi.

25 Ekim 1923 günü oluşan bir kabine bunalımı, Büyük Millet Meclisinin çalışma güçlüğünü ortaya koyması bakımından ve başsız devletin olamayacağı gerçeğinin belirmesi nedeniyle,
Cumhuriyetin ilanı sonucunu doğurmuştu. 28 Ekim 1923 günü akşamına kadar kabine kurulmaması üzerine, o günün akşamında Gazi Mustafa Kemal Paşa arkadaşlarına “Yarın
Cumhuriyeti ilan edeceğiz” diyerek fikrini açıkladı ve toplantıda bulunan arkadaşlarının da bu düşünceyi uygun bulup kabul etmeleri üzerine, ertesi gün alınacak karara destek olmalarını sağladı. İlerleyen saatlerde Gazi Mustafa Kemal Paşa ile İsmet Paşa, birlikte bir kanun tasarısı
müsveddesi hazırladılar. Bu hazırlık çalışmasında o gün yürürlükte olan 20 Ocak 1921 tarihli Anayasanın birinci maddesinin sonuna, “Türkiye Devletinin şekl-i hükümeti Cumhuriyettir” cümlesi eklendi. Ayrıca kanunun diğer maddelerinde yapılması gereken değişiklikleri de
tespit ettiler.

29 Ekim günü Halk Fırkası Meclis Grubu, Bakanlar Kurulu teşkili meselesi üzerinde tartışmalara başlamıştı. Konunun halli güçlük arz ettiğinden Gazi Mustafa Kemal Paşa’dan
düşüncelerini öğrenmek ve soruna bir hal çaresi araması istendi. Bunun üzerine Gazi gruptan bir saat izin alarak gece hazırlanan taslağı, bazı milletvekillerine gönderdi. Grup toplantısında söz alarak Anayasanın değiştirilmesi zorunluluğunu açıkladı. Cumhuriyetin ilanını hedef tutan
tasarıyı Grup’un bilgisine sundu. İsmet Paşa’nın Grup toplantısında Gazi’nin teklifi lehinde görüş beyan etmesinden sonra lehte ve aleyhte cereyan eden müzakereler sonunda Cumhuriyetin ilanı kabul edildi. Parti Grubundan sonra Meclis toplanarak hazırlanan kanun
tasarısını kabul etti ve “Yaşasın Cumhuriyet” sesleri arasında gece saat 20.30’da Cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyet’in ilanı, 1921 tarihli Anayasanın bazı maddelerinin değiştirilmesine dair 364 No.lı Kanunun kabulü ile mümkün olmuştur. Bu kanunla Anayasanın 1,2,4,10,11 ve
12nci maddeleri esaslı surette değiştirilmiştir. Devletin şekli, dini, dili, Cumhurbaşkanı seçimi, Bakanlar Kurulu teşkili gibi esaslar belirlenmiş ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılarak Gazi Mustafa Kemal Paşa yeni Türk Devletinin ilk Cumhurbaşkanı olmuştur.
Cumhuriyet idaresinin kutsallığı ile ilgili Ömer B. Uşaklı’ya ait şu mısraları hatırlamak yerinde olacaktır kanaatindeyim.

Eğilmez başımıza taç yaptık hürriyeti
Zaferle kalbimize yazdık cumhuriyeti
Cumhuriyetimizin 100.yılı tüm ulusumuza kutlu olsun.

(*) Atatürk, Nutuk, İstanbul 1938 s. 495
Yararlanılan Kaynaklar:
Gazi Mustafa Kemal Paşa “NUTUK”
EROĞLU Hamza, Türk İnkılap Tarihi 1982
AYVERDİ İlhan, Misalli Büyük Türkçe Sözlük

Zafer Dilşeker
29 Ekim 2023

YORUM EKLE