Dağ Saatleri / Etimolojik Gezinme Deyimler

DAĞ SAATLERİ / ETİMOLOJİK GEZİNME DEYİMLER

                                   “Kültürün ilk basamağı ana dilini iyi konuşmak ve yazmaktır”

AKLI KESMEK: İbni Sina, ünlü bir doktor olduğu gibi, matematik sahasında da çok bilgili idi. İbni Sina çocukken, babası onu matematiğe fazla önem veren bir okula yazdırdı.

Küçük İbni Sina bu okulda, cebir ve geometriyi bir türlü beceremedi. Bunun üzerine okuldan kaçtı. Yolda katıldığı kervan bir yerde konakladığı zaman, kervandakiler, yolcuların en küçüğü olan İbni Sina’yı su getirmesi için civardaki bir su kuyusuna gönderdiler. Sapına ip bağlı kovayla kuyudan su çekerken küçük İbni Sina, ipin sürtündüğü taşı kestiğini gördü. Kendi kendine, “ Bu nasıl olur. İp taşı nasıl keser?” dedi. Ancak ipin devamlı kuyuya indirilip çıkarıldığını ve her çıkışta aynı taşa sürtündüğünü düşününce, ipin taşı kesebileceğine karar verdi.

O zaman kendi kendine, “Devamlıca gidip gelmekle ip taşı keserse, niye benim aklım da çalışmak suretiyle cebiri de geometriyi de kesmesin!” diye düşündü.

İbni Sina kovayı da kervanı da bırakarak hemen okula döndü. Kuyu ipinin taşı kesmesi, ona azimle çalışmayı öğretecek, adını yüzyıllar boyunca yaşatacaktı.

ATEŞ PAHASI ( Çok pahalı)

Kanuni Sultan Süleyman maiyetiyle birlikte bir köy civarında avlanırken, birdenbire yağan yağmur nedeniyle bir köy evine sığınır.

Kanuni, köylünün getirdiği ateş karşısında ısınırken memnuniyetini (beğenisini) belirtmek adına “Doğrusu bu ateş bin altın eder,” der.

Yağmur devam etmekte olduğundan, köylünün tanımadığı fakat önemli kimseler olduklarını tahmin ettiği konuklar geceyi köylünün evinde geçirirler. Ev sahibi köylü, konuklarına yatmadan önce yemek de çıkarır.

Kanuni ve adamları, ertesi sabah köylünün evinden ayrılırken, Kanuni köylünün yaptığı hizmetlere teşekkür eder ve borcunun ne kadar olduğunu sorar.

Köylü “bin-bir altın” der. Hayret ve şaşkınlıklarını gizlemeyen konuklar, sebebini sorarlar. Köylü “Ateş bin altın; Yemek ve yatak ücreti de bir altın” eder bin bir altın der. (Büyük bir olasılıkla “Ateş pahası” deyimi bu olaydan sonra dilimize yerleşmiştir.)

FOYASI MEYDANA ÇIKMAK

Kuyumcular yaptıkları ziynet eşyalarında kullandıkları elmas parçacıklarının arkasına “foya” denilen kimyevi bir mahlul (bir nevi eriyik) sürerler. Böylece yapılan bu ziynet eşyası ışığı daha çok aksettirir.

Bu foya zamanla dökülür ve çıkar. Dürüst olmayan kişilerin sahtekarlık ve yalanlarının meydana çıkması hali de bu sözle anlatılagelmiştir.

GÜME GİTMEK

Bir zamanlar İstanbul’un dirliğini düzenini denetleyen yeniçeriler, çarşı pazar dolaşıp yolsuz davranışlarda bulunanları toplar, aralarına katarak kışlalarına götürüp bir odaya kapatırlardı. Suçlu buldukları adamları böylece odaya kapatırlarken “Hoop…gümm” diye bağırmak da adetleriymiş.

Suçlu bulunanlar arasında zaman zaman suçsuzlar da olduğundan halk bunlar için “günahsız olmasına rağmen götürülüyor” anlamında “adam güme gitti” derlermiş.

( YARARLANDIĞIM KAYNAK: Nejat Muallimoğlu “ Türkçe Bilen Aranıyor” ( İkinci baskı 2003)

YORUM EKLE