Demirci Kabuğunu Kırar Mı?

 Demirci tarihi, kültürü, ekonomik ve ticari geçmişi, gelenek, görenek ve yetişmiş insan kaynağı, müteşebbis ruhu ile Manisa’nın en eski ve en köklü ilçelerindendir. 16-17inci yüzyıllarda Saruhan sancağının var olan 6-7 kazasından biridir. Bugün hem nüfus hem de gayri safi yurt içi hâsıladan aldıkları pay bakımından birçok ili geride bırakan Manisa’nın büyük ilçeleri o yıllarda kasaba hüviyetindeyken Demirci önemli bir kültür ve ticaret merkezi konumundaydı. Avrupa’ya halı, kilim, tüm yurda ve Balkanlara dövme çan ve daha birçok ürün Demirci’den ihraç edilirdi. 



Demirci, Cumhuriyet sonrasında da savaşların yaralarının sarılmasının hemen akabinde aynı konumunu sürdürmeye devam etti. Henüz daha Başkent Ankara, İstanbul ve İzmir dışında şirketleşme nedir bilinmezken, Demirci’nin yetişmiş 20 genci devrim niteliğinde bir ilke imza attı. Demirci Tasarruf Şirketi, Demirci ekonomisinin lokomotifi oldu. Demirci yeniden Türkiye’nin en önemli halı üretimi ve ticareti haline geldi.

 
1950-1960 dönemi Demirci’nin zirveye taşındığı yıllar oldu. 1950 yılında bir büyük yangın felaketi yaşayan ve kentin üçte biri kül olan bir ortamda Devletin desteği ile kısa sürede kendine geldi, adeta koca kent yeniden inşa edildi. Halka 2000 adet halı tezgâhı dağıtıldı, halk arasında Demirci Kanunu olarak bilinen afet yasası ile evleri, işyerleri yananlara bedelsiz arsa ve uzun dönemli faizsiz kredi verilerek yeni mahalleler vücuda getirildi. Dağıtılan tezgâhlar sayesinde halı üretiminde patlama yaşandı. Sanayi gelişti, daha otomotiv kelimesinin anlamı bilinmezken, Demirci sanayisi Türkiye’nin cip karoseri üretim merkezi haline geldi. Halk arasında elektrik fabrikası denilen tesis kurularak kente elektrik verildi, kısa bir süre sonra da genel şebekeden elektrik almaya başladı. Daha o tarihlerde il merkezlerinde bile altyapı hizmeti bulunmazken, Demirci kanalizasyon sistemine kavuştu. Bugün bile kent merkezi ve eski mahallelerde bu altyapı kullanılmaktadır.  



O dönemde Demirci’nin tek bir eksiği kalmıştı; bugün bile hala çözülemeyen ulaşım sorunu. Onun için de adımlar atılmış, Başbakan Menderes’in de onayı ile projeler hazırlanmış, NATO yolu olarak bilinen Ankara-İzmir devlet karayolunun Demirci’den geçerek Gediz nehri vadisi üzerinden Salihli’ye ulaşması kararlaştırılmıştı. Ne yazık ki; rahmetli Menderes üzerinde de büyük tesiri olan projenin takipçisi dedem Edip Akın’ın zamansız bir şekilde bu hayata veda etmesiyle başlamış olan proje, Kulalı bakan Dr. Nafiz Körez’in baskılarıyla Kula’ya kaydırıldı. Yol tamamlandığında ise Demirci artık iyice kuytuda kaldı ve bu da ekonomisine büyük ölçüde sekte vurdu.  



1960 darbesi sonrası kısa bir süre durgunluk geçiren Demirci ekonomisi, sivil hayata dönülmesi ile birlikte yeniden canlandı. Bir taraftan cip karoseri imalatı işi hızla devam ederken, Tasarruf iplik fabrikası 3 vardiya 24 saat çalışarak halı imalatçılarına ilme yetiştiriyor, halıcılık eski düzeyini koruyor, yıkamacı, boyacı, kırkımcı, ilmeci gibi yan dallarda da esnaf ile şehirde ve köylerdeki dokuyucular da nasibini alıyordu.  Ancak eski tadı yoktu, imdada Öğretmen Okulu yetişti. Halı imalatının azalmasıyla işleri azalan dokuyucu genç kızlar, öğretmen okulu sayesinde meslek sahibi olmayı başardılar. O dönemde genç kızlar için “ya okuyacaksın, ya da dokuyacaksın” tekerlemesi çıktı ortaya.



80 darbesi sonrası ise ekonomi inişe geçti. Halıcılığın kan kaybediyor olması nedeniyle, halıcılar, makine halısına can simidi gibi sarıldılar. Yere sağlam basan sanayici, akıllı yatırımlar yaptı ve entegre tesisler kurdu. Ancak birçoğu da hesapsız, kitapsız, teşviklerin de cazibesiyle bir ya da birkaç tezgâhla mantar biter gibi tesis kurdular. Makineleşme bir taraftan el halıcılığına iyice darbe vururken diğer taraftan da pazarlama sorununu da beraberinde getirdi. Bu da Demirci’de yeni bir sektörün doğmasına yol açtı: Seyyarlık. Köyden, kentten işsiz kalan gençler, birer minibüs edinerek yurdun dört bir yanına Demirci’de üretilen makine halılarını pazarlamaya çıktılar. Başlangıçta iyi paralar kazandılar, sonrasında Anteplilerin piyasaya girmesiyle işler azaldı. Bir kısmı Gaziantep’te üretilen daha düşük kalite ve sentetik halılarla ürünlerini çeşitlendirerek bir süre ayakta kalmayı başardı ama ekonominin giderek bozulmasıyla, senetler ödenmemeye başlayınca çoğu battı. Kimisi yerleşik düzene geçerek gittikleri yerlerde kaldılar, dükkân açtılar, kimisi de mobilya ve benzeri başka iş kollarına geçti. Demirci’deki bu küçük tesisler de bir, bir kapandı, makineler yok pahasına satıldı bu macera da böylelikle son buldu. Akıllı yatırımcılar ise üretimlerini cami halısı işine döndürerek iyi bir Pazar yakaladılar ve tüm dünyaya Demirci adını duyurdular. Ne var ki Demirci ekonomisi iyice küçülmekten kurtulamadı.
Demirci göç yoluyla da güç kaybetmeye devam etti, eskiden hemşerilerimiz sadece iş aramak için giderken, sermaye göçü de başladı. Fabrikasını kapatan İzmir’e ve büyükşehirlere yatırım yapmaya başladılar. Demirci böylelikle gelir de kaybetmeye başladı. Demografik yapı da bozuldu, göç eden yerli köklü ailelerin yerine köyden kente göç aldı. Sosyal hayat, kültür düzeyi, entelektüel birikim giderek azaldı. Üniversite olmasa bugün Demirci büyükçe bir kasabadan başka bir şey değil.



Çare nedir? 
Demirci’yi yeniden eski şaşalı dönemlerine döndürmek için neler yapılmalıdır? Buna elbette kafa yoran, gayret eden, fikir üreten, öneri ve proje geliştiren dostlarımız ve STK’larımız var. Ancak ne yazık ki, iyi niyetle yapılan bu çalışmalar bir türlü kuvveden fiile geçemiyor. Bunun en büyük nedeni ise bugün gücü elinde bulunduran yerel ve merkezi siyaset erbabının ileriyi görememesi, zihniyetleri, ufuklarının dar olması, büyük resme bakmamaları, iyi niyetle geliştirilen fikirlere hep siyaset gözlüğü ile yaklaşmalarıdır. 



İki yıl önce yazdım, Demirci’ye OSB gerekir dedim. Ticaret Sanayi Odamızdan ve birkaç sanayici dostumuzdan başka itibar eden olmadı. Sağ olsunlar TSO yöneticisi dostlarımız ilçemizi ziyaret eden TOBB başkanı Sayın Rıfat Hisarcıklıoğlu’na konuyu odanın talebi olarak ilettiler ve destek sözü de aldılar. Peki, bu işe asıl ön ayak olması, uygun yer seçimine yardımcı olması, plan tadilatlarını yapması gereken belediyemiz nerede? 



OSB demek teşvik demektir, ilçeden göçen sermayenin geri dönüşü demektir, esnaf ve sanatkârın, küçük sanayicinin KOBİ’leşmesi demektir, ilçede üretilen tarım ürünlerinin işlenerek değerlenmesi demektir, yatırım yeri arayan yatırımcıya altyapısı hazır alan demektir, sermaye göçünün tersine çevrilmesi demektir, ticaretin artması, sanayinin gelişmesi demektir. Bunu göremeyen yerel yönetici olabilir mi?



Bir başka hususta da uyardım, Ankara-İzmir otoyolu projesini takip edin dedim. Ankara’dan geliş hemen hemen belli. Yolun Sivrihisar civarından Afyon’a dönmeyip Eskişehir istikametine yönelmesi, Eskişehir’in Kırka beldesi civarında Bursa-Ankara oto yoluyla kesişip o noktada batıya doğru yönelmesi, Afyon ve Uşağın Kuzeyinden, Kütahya’nın güneyinden devam edip Demirci Selendi arasında bir yerden ilerleyerek Salihli istikametine gitmesi öngörülüyordu. Bu 60 yıl önce elimizden alınan yolun geri kazanımı demektir. Bu hem Demirci’nin hem Selendi’nin, hatta Gördes’in bile ihyası demektir. Bugünün ticaretinde birinci derecede önem arz eden ulaştırma ve lojistik eksikliğimizin giderilmesi demektir. Kütahyalılar, Gedizliler, Simavlılar da bu güzergâhı istiyorlar. Oysa Uşak milletvekilleri yoğun bir lobi faaliyeti içerisinde yolu Uşağın güneyine çekerek, Sivaslı ve Eşme’yi ihya etme derdindeler. Bu Güzelim Alaşehir, Sarıgöl ve Salihli ovasının, bağlarımızın da mahvolması demektir. Bizim ne yerel yönetimlerimiz, iktidar partisi yöneticilerimiz, ne de Ankara’daki iktidar milletvekillerimiz olayın farkında bile değiller. Ya ayakta uyuyorlar ya da işlerine gelmiyor. 



Ya doğal gaz işi ne oldu? Bunu sormak hakkımız değil mi? Efendim hane halkı tüketimi rantabl olmuyormuş. İşte organize sanayinin kurulması için bir haklı neden daha. Tek başına bir Meta Nikel firması Gördes için bunu sağlayabiliyorsa, yüzlerce kuruluşu barındıracak bir OSB bunu sağlayamaz mı? 



Bunları biz yıllardan beri söylüyoruz, kale alan olmuyor. Neyse ki şimdi bir umut doğuyor. Bizim sözlerimizi dikkate almayanlar belki bilim adamlarının söyleyeceklerine kulak tıkamazlar. Belki ufukları açılır. Sığ siyaset peşinde koşmak yerine akılcı yatırımlara yol verirler, kendi ufukları da açılır. Belki Demirci’nin kabuğunu kırmasına da vesile olur. O yüzden önümüzdeki Ekim ayında yapılacak 1. Uluslararası Demirci Sempozyumunu fevkalade önemsiyorum. Demirci’de ilk kez uluslararası nitelikte bir toplantı gerçekleştirilecek olması da ayrı bir önem teşkil ediyor. Başta Rektörümüz, Dekanımız ve MYO müdürümüz olmak üzere emeği geçen ve geçecek olan tüm görevlilerimizi, destek veren kişi ve kurumları, bildiri sunacakları şimdiden kutluyorum. Manisamıza, Demircimize, Üniversitemiz camiasına ve tüm halkımıza hayırlı uğurlu olsun.
Kalın sağlıcakla.  
Naci Akın 

- - - -

YORUM EKLE
YORUMLAR
İsmail Doğan
İsmail Doğan - 4 yıl Önce

Demirci de sosyal ve kültürel aktivite eksikliği var olsada çok az.Örneğin bir restoran kültürü,aile ile şöyle bir yemek yiyecek yer yok.Özel bir gün kutlamak için taa simav'a gidiyoruz Gelişmek lazım ama demirci de maalesef bu olmuyor.selamlar