Etimoloji-2

Önceki yazımızda bugüne kadar dünyada dört imparatorluk dili olduğundan bahsetmiştik.


Bunlar Latince, Arapça, Türkçe ve İngilizce idi.
Konu ile ilgili bilgilerimizi genişletme adına Latinceyi ele alarak başlayalım. Bu dili öz dil sananlar yapılan edebiyat tarihi araştırmalarında gördüler ki bu dilin kelimelerinin % 50 siYunancadan alınmıştır. Fakat her dil gibi Latincenin de ses ve mimarisi millidir. Bu eski dilin o kadar sağlam ve yeni kelimelere kaynak olabilme kudreti vardır ki bugün hala Avrupa dilleri istisnasız olarak başta tıp, eczacılık, biyoloji, fizik, astronomi, astroloji, kimya bilimleri olmak
üzere ve birçok kuruluşların en yeni ve modern terimlerini ve adlarını Latince köklerden almaktadır.

 

Latince bir zamanlar yeni Latince dilleri denilen; Fransızca, İspanyolca, İtalyanca, Romence, Portekizce ’ye kaynaklık etmiştir. Latincenin öz dil olmadığı anlaşılınca gözler eski
Yunanca ’ya çevrilmiş ve ilk anlarda Dünya’nın ilk büyük Destan Edebiyatını Trajedisini ve Mitolojisini yaratan Yunancanın öz dil olduğu zannedilmiş ancak bu olasılık da boşa çıkmıştır.


Hemen anlaşılmıştır ki Yunancanın en az yarıdan fazlası başka dillerden alınmadır. Bunlar Makedonya, Anadolu, Suriye ve çeşitli Mezopotamya dilleridir.


İkinci imparatorluk dili Arapçadır. Arapça kelime sayısı bakımından dünyanın en zengin dillerinden biridir. Fakat bu dilde de başka dillerden alınan kelime sayısı büyük bir yekûn
tutar. Arapça da başta İbranice olmak üzere Yunancadan Latinceden Sanskritçe ve Farsçadan ve daha birçok dillerden kelime almış büyük bir dildir. Yunanca philosophia ve philosophos kelimelerinden felsefe ve filozof kelimelerini , sophia (hikmet)’dan Sofi , Farsçadan Devan kelimesini divan yapmıştır. 

Yine Farsça endazeyi hendese ve bundan da mühendis kelimesini
oluşturmuş ve bu şekilde de Türkçeye bu kelime girmiştir.
Üçüncü imparatorluk dili İngilizcedir. Beş kıtaya hakimiyet kuran İngilizce hem bu kıtaları diliyle etkilemiş ve hem de bu beş kıtadan kelimeler derlemiştir. Bu şekilde Dünya’nın en
zengin kelime haznesine sahip ,en renkli dillerden biri haline gelmiştir. Bununla ilgili çarpıcı örnekleri söyleşinin akışında dile getireceğiz. Tıpkı Arapça gibi İngilizce de başka dillerden aldığı kelimeleri kendine özgü bir söyleyişle millileştirmiştir. Bu dilde bugün hala % 75 oranında Latince ve Fransızca sözcük vardır.


Dördüncü imparatorluk dili olan Türkçeye gelince Türkçe daha Orta Asya’da; ki kuruluş sırasında bile öz dil değil bir imparatorluk diliydi. Türkler Asya kıtasında iken başka ulusları da idaresi altına almış ve tüm Asya’da at koşturarak hakimiyetinin sürekliliğini sağlayıcı akınlarla
varlığını sürdürmüştü. Bağdat’taki Araplara Türkçeyi öğretmek üzere Divan-ı Lügat-it Türk’ü yazan dil bilgini Kaşgarlı Mahmut işte bu nedenle Türkleri övmüştü. Türkçeyi bir mecazlar ve fiiller lisanı olarak nitelendiren Ali Şir Nevâi de : “ Türkler engin Asya bozkırlarını “gel!, git !,vur !,çık !,in !, koş ! ” gibi tek heceli sedalarla seslenen devamlı bir fiil yani eylem halinde oldukları için dillerinin hemen hemen bütün fiillerini kendileri yaratmışlardır. ” demiştir.


Gerçekten de Türkler Asya topraklarında yüzyıllarca atlarıyla her yere süratle giderken belirli bir düzen sağlamak adına uğraşmışlar ve karşılaştıkları her kültürden beğendikleri kelimeleri Türkçeye dahil etmişler fakat kendileri büyük yapılar tapınaklar kütüphaneler kurup engin bilim yapmaya, felsefe ya da sanat yapmaya zaman bulamamışlar ve yüz yıllarca sözlü destanın örneklerini vermekle yetinmişlerdir.


Maden adları, ziraat işleri, kahramanlık ve binicilik gibi kendi yaşamlarından kesitleri ifade eden sözcükleri kendileri yaratan, fakat diğer yaşam tarzları, eşya, inanç, düşünce hayatı ile ilgili sözcük ve kavramları kendilerine gerekli olduğu ölçüde başka dillerden alan Türkler, Türkiye Türkçesini geliştirmiş ve çeşitli uluslarla ilişkiler sonucunda onlardan aldığı kelimelerle giderek bollaşan ama aynı zamanda kendi kelime yapma yani diğer bir deyişle kendi zevkini de işin içine katan adeta kelimelere bir harmoni ekleyen bir süreç içerisinde bugünlere gelmiştir.


Türkiye Türkçesi’nde son dokuz yüz yılın üç kıtadan derlediği sesleri duyar gibi oluruz. Türkiye Türkçesi’nde eski bozkırın sesleriyle İdil Irmağı’ndan gelen sesleri, Nil Nehri’nin taşkınlığını, Dicle’nin, Fırat’ın, Tuna’nın, Meriç’in, Anadolu ırmaklarının akışlarını, Karadeniz kıyılarındaki dalgaların, poyraz rüzgarlarının sesini, Adalar Denizi’nin, Marmara’nın lodosunun sıcaklığını ve güçlü esintisini, zeybek musikisini ve efe raksı gibi heybetli, ağır sedasını, Tanrı Dağı’nın rüzgarlarının uğuldayan seslerini Macar ovalarında Türk gücünün yankılanmasının bugüne taşındığını hissederiz. Davul ve kös seslerinin yanı sıra Arap çöllerinin uzun, İran yaylalarının uzatılan seslerini, İtalyan sularında korsanlar kadar dalgalarla da çarpışan leventlerin macera ve zaferlerinden kaynaklanan gür seslerini Türkiye Türkçesi’nde ve onun yaşayan bütün sözcüklerinde bol bol görürüz.

KARAMANOĞLU MEHMET BEY


Özetle tarihin daha ilk çağlarından başlayarak zamanımıza kadar devletler ve imparatorluklar kuran bir ulusun elde ettikleri topraklar kadar kelimeleri de kendine mal etmesi, özümsemesi yeri geldikçe zamana uygun olarak eskiyenleri atıp yerine yenisini kullanması, evrensel sözcükleri duruma göre çekinmeden benimsemesi de toleransının farklı bir boyutudur.
Söyleşimize günlük kullandığımız sayılar, rakamlar, günler, haftalar, mevsimlere adını vermiş kavramlarla devam edelim. Önce Latinceden, Yunancadan, Arapçadan, Farsçadan aldığımız
kelime örnekleri verelim.


Bilindiği gibi bir hafta yedi günden oluşur. Hafta kelimesinin kökeni Farsça heft’den gelir ki yedi demektir. Günlerden birkaç örnek verirsek yine Farsçadan cihar-ü şenbe dördüncü gün demektir ki Türkçede çarşambaya dönüşmüştür. Hz. İsa’nın üstüne gerildiği çarmıh Farsça cihar ve mıh sözcüklerinden meydana gelir, buradaki cihar dört mıh ise çividir. Bundan da
çarmıha germe işleminin mecazen dört çiviyle gerçekleştiği anlaşılmaktadır.

Perşembe de penc-ü şenbe’den gelmektedir ki beşinci gün demektir. Yine penç kelimesinden pençe Türkçeye girmiştir ki beş parmağı veya vahşi hayvanın bir nevi savunma veya taarruz silahı anlamını verir. Hindistan’daki Pencab da beş su anlamına gelen bir diğer örnektir. Arapçada beş hamse demektir. Hamsi kelimesi yılın beş soğuk ayında avlanabildiği içindir. Yine Araplarda rivayete göre kız çocuklarına yeterli ilgi göstermediklerinden onlara numara
vermek suretiyle ad koymuşlardır. Hamise beşinci çocuk, Rabia ise dördüncü çocuk demektir.


Aynı zamanda Araplar dört kelimesiyle bağlantılı olarak dikdörtgene murabba derler.

Gelelim Latince ve Yunanca sayılarla ilgili örneklere. Eskiden Yunanlılar hesaplarını çakıl taşları ile yaparlardı. Yunanca calculus çakıl demektir. Nitekim günümüzde hesap
makinalarına calculator denmektedir. Burada günümüzde çok kullandığımız kontür kelimesinin de kontör yani sayma anlamına geldiğini de belirtelim. Yine devam edersek Latince unus (İtl. Uno) bir Union da birlik demektir. Prior ise önceki – tercih edilen – ilk anlamına gelir ki Primat memelilerin en yüksekleri insan ve maymun için kullanılır. Primitif de ilkel demektir. Monos Yunanca tek başına – yalnız demektir ki monarşi tek başına idare edeni vurgular. Burada arch baştaki kimse, idare eden anlamındadır. Monastry ve monazein
yalnız yaşamayı ifade eder ve manastır kelimesinde yalnız yaşayan rahipler vurgulanır.


Monolog ise diğerlerinin dinlediği konuşma demektir ki nutuk anlamındadır aynı zamanda tiyatroda tek kişilik temsil de demektir. Monografi tek bir konu ile ilgili yazılmış yazıdır.
Grekçe graph yazmak demektir. Yeri gelmişken Arapçada ketebe fiili yazmak demektir.


Buradan mektep, mektup, kitap, katip, kütüphane, kitabe(stell) türemiştir. Yine Latincede solus (Alm. allein, İng. Alone) yalnız, tek başına demektir ki Türkçeye giren solo, solist
buradan gelir. Latince pro ilk demektir. Buradan Türkçeye de birçok kelime girmiştir. Örneğin protokol (pro=ilk, kolion/kola=tutkal) ilk yapıştırma, tutkallama yani devlet hiyerarşisinde kullanılan bir kelimedir. Bu örneklere devam edersek Protein, protesto, propaganda, prospektüs, protestan, problem, prova, provake, provizyon vs. gibi.

Latince ve Yunanca sayılara devam edersek : duo’dan düet (iki kişinin söyleşisi), duble (iki tek), dubleks (iki kat), eski Yunanca’da di yine iki demektir ki diploma (di=iki, ploma=yüz) iki yüzünde de bilgiler olan, diplomat ehliyet ifade eden şeref vesikası anlamına gelir. Üç rakamı ile ilgili Farsça se üç demektir ki sehpa üç ayaklı anlamındadır. Latincesi tripottur. Yunan mitolojisinde trident (üç diş )deniz tanrısı Poseidon’un mızrağı anlamına gelir. Altı rakamı
Almanca sechs, İngilizcede six bir manada dengeyi temsil eder ki iki eşkenar üçgen prizma taban tabana konulunca altı yüzlü olur. Altı aylık bir ders dönemini ifade eden sömestr
Latince sex (altı) mensis (ay)’den dilimize girmiştir. Sömestr tatili de bu altı aylık dönemden sonraki tatil anlamına gelmektedir.


Yedi rakamı her çağda sembolik ve mistik bir anlam taşımıştır. Grekçe hepta, Farsça heft (hafta kelimesinin buradan dilimize geçtiğini söylemiştik). Latince septe veya septa olarak
söylenir ki Avrupa dillerinde September yedinci ay yani Eylül demektir. Nitekim takip eden aylar, October (Ekim) sekizinci ay, November (Kasım) dokuzuncu ay, December (Aralık)
onuncu ay olmaktadır. Eski Romada M.Ö 153’e kadar yılbaşı Mart ayında başlardı. O nedenle Eylül yedinci aya denk gelmekte ve takip eden aylar da bu şekilde sıralanmaktaydı.


Bir başka örnek Latince dozen oniki demektir ki düzine sözü buradan gelir. Centum 100 demektir. Nitekim centi 1/100, centi (santi) metre de metrenin yüzde biri demektir. Cent
(sent) bazı batı para birimlerinde para biriminin yüzde biri olarak kullanılmaktadır.

01 Ekim 2023

Zafer Dilşeker

YORUM EKLE