Gördesli Makbule'nin Kızları Demirci'deydi

Demirci'de uzun süredir böyle bir gece yaşanmadı.
İçinde emeğin kokusu hemen duyulan, kan dolaşımınızın hızlandığını hissettiğiniz ve zaman zaman da duygu yükü içinde göz pınarlarının dolduğu, nefes alıp verirken,
Kuvâ-yi Milliye
 ruhu  havasının, oksijenle birlikte solunduğu bir geceydi.

****
Demirci Akıncıları Derneği'nin düzenlediği bir etkinlikti.

****
Demirci TKM salonu gün boyunca bu etkinlik için doldu ve boşaldı. Akşam programına günler öncesi dernek başkanı Hüseyin Kıncı hocamın ulaştırdığı davetiyem ve kitap ile katıldım.


"GÖRDESLİ MAKBULE VE DEMİRCİ AKINCILARI" İSİMLİ TARİHİ ROMAN
Kitabın yazarı, doktor Serra Menekay, Kırımlı bir baba ve Selanikli bir annenin çocuğu, tıp eğitimi almış çakmak taşı misali keskin bir yapısı var. Edebiyatla, şiirle harmanlamış kendini, çok yönlü yetiştirmiş, özgüvenli bir yapısı olduğunu gözlemledim. Bu bölgenin ve yörenin havasını solumuş, çocukluktan genç kızlığa uzanan döneminde Ödemiş'te yaşamış.
Hüseyin hocamla ara ara sohbetler ederiz. Menekay'ın geçtiğimiz yaz mevsiminde bu kitabı yazmaya karar verdiğinde, bu coğrafyada yaptığı inceleme gezisini ve kitabı kaleme almadan önce Akıncılar ruhunu solumak için, dağ tepe gezdiğini yine Kıncı hocamdan detaylı bir şekilde dinlemiştim.

****
Kitabın yazılmaya başlandığı andan itibaren haberim vardı. Sanata ve edebiyata olan ilgimi bilen Kıncı hocam bu gelişmeyi de benimle paylaşmıştı. Kitabın yazılmaya başladığı sürecin başlangıcından  itibaren sanki bebek bekleyen bir aile psikolojisinde zamanı tükettik. Ara ara kitapla ilgili gelişmeleri de yine Kıncı hocam benimle paylaşmıştı. Beklenen haberde geldi, kitap basılmıştı yani beklenen bebek doğmuştu.
Kitap elime geçtiğinde soluksuz ilk 70 sayfasını okuyabildim, iş yoğunluğum içinde okumayı da seven biri olarak, gözlerim isyan noktasına vardığında bırakmıştım.


GECE YARISI ÇALAN TELEFONLA  BİR SÜRPRİZ DAHA YAŞANDI
Haberlerin arasında boğuştuğum bir gece yarısı önce bir metin, sonra bir video linkiyle irkildi telefonum.  Metin kitapla ilgiliydi, video ise 9 Eylül Üniversitesinin 8 Mart Dünya kadınlar günüyle ilgili yaptığı bir etkinliği gösteriyordu. Hüseyin hocam aradığında önümdeki üç ekranda haber hazırlığı içinde kurgu ve fotoşopları açık beynimin yoğunlaştığı bir andı. Biraz zaman istedim kendisinden, çünkü haberde ekmek gibidir, yoğurt yapımı gibidir, ekmeği zamanında fırına vermezsen kabarıp çıktığı gibi, süt kaynadığında mayasını zamanında vermediğinde ekşiyen yoğurt gibi..

****
Hüseyin hocama bir 30 dakika sonra döndüğümde konu anlaşılmıştı. Kitabın yazarı Serra Menekay'ın yazdığı bir şiir, bir besteye dönüşmüş, videodaki etkinlikte de nefis bir ses tarafından yorumlanmıştı. Ancak Hüseyin hocamın sorusu farklı yerden geldi. Videoda üniversitenin bu etkinliğindeki icra sırasında klasik batı müziği formatı kullanılmıştı, piyano ve senfoni orkestrası için yazılmış çoksesli bir ses zenginliğinde eser seslendirilmişti. Eseri okuyan hanımefendi de deyim yerinde ise eserin üstüne çökmüştü. Soru şuydu ; Demirci'deki etkinlikte bu eseri Demirci'nin öz kaynaklarıyla çaldırıp, aynı soliste okutabilir miyiz?
Hemen müzisyen moduma geçip, tekrar tekrar dinledim. O anda elime ud geçti videoda eser çalarken eşlik etmeyi ve ses takiplerini yaptım. Bağlamam bakımdaydı, klavyeli bir çalgının home ofisimde neden o an bulunmadığını kendime defalarca kızgınlıkla sordum. Ancak Kıncı hocanın sorusuna yanıt verecek kadar fikir sahibi olmuştum. Her şeye rağmen gece yarısını geçen saate rağmen, müzik konusunda aynı ruh ikizi olduğumuzu bildiğim Hayati Cezayirlioğlu hocamı hiç "geç vakit, niye bu saatte ararsın be adam" tepkisini duymayacağımı bildiğimden tereddüt etmeden aradım. 
Heyecan dorukta bende, yeni bir kıtayı keşfetmiş gezgin, ortaya yeni çıkmış bir esere ilk kez dokunan bir sanatsever gibi duygular içinde, Cezayirlioğlu hocama kısa bir özet geçtim. Videonun linkini gönderdim, Kıncı hocanın sorusunu ilettim. Hayati hocam bir 20 dakika sonra döndüğünde eser hakkında benim ilk kanaatlerimi destekleyen şeyler söyledi. İlginç gelebilir size ama gecenin yarısında ev halkı ve ilçe ahalisi uykudayken,  telefonlar açık enstrümanlar elimizde sadece videodan dinlediğimiz ezgilerden kulağımızda kalan tınılarla adeta eseri deşifre ediyorduk. 

****
Solistin ses tonundan, piyanoda fa kararlı ama bağlamada denk gelen karar sesinden, eserin aldığı bemol ve diyezlere kadar ortak bir görüşe varmıştık. Hüseyin hocanın sorusunun cevabı konusunda fikir birliği içinde, Hüseyin hocanın beklediği cevabı onu yine gece arayıp ilettim. 
Eser 9/8 lik gümbür gümbür bağlamayla çalınabilecek zeybek formatında bir türküydü. Demirci'deki etkinlikte bu videoda izlediğimiz konsept dışında da çalınıp söylenebilirdi. Kendisinden eserin notasını temin etmesini istedim. Ertesi gün akşam saatlerinde "Kınalı Efem" türküsünün notası Kıncı hocam tarafından bana ulaştırıldı. Ben de tabi ki hemen gece benimle bu heyecanlı özel dakikaları yaşayan, Hayati hocama ilettim. Nota önümüze konunca ezgiden sadece dinleyerek yaptığımız ilk tespitler şekillendi ve hayat bulmuş oldu. Kıncı hocamla bu eseri soliste çalacak ilçe öz kaynakları üzerinde de isim isim tespitler yaptık. Hüseyin hocam rahatlamıştı. Gün boyu ilçedeki müzik öğretmeni irtibatta bulunduğum hocalarıma notayı ilettim, icra konusunda yardımcı olabileceklerini söyledim. Hemen şöyle kaba taslak 5 müzikçinin bu türküden haberi oldu diyebilirim.


TÜRKÜ BİR GECEDE BESTELENMİŞ,  AYSİM DOLGUN ILDIZ  BU İŞİ BİLİYOR!

KINALI EFE TÜRKÜSÜ NOTALARINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Türkü kitabın ve şiirin yazarı Menekay'la Ödemiş ilçesinden tanışan Aysim Dolgun Ildız  tarafından bir gecede bestelenmişti. Aysim hanımefendi bir akademisyen, besteci ve aranjör. Şiire öyle bir elbise giydirmiş ki, adeta cuk oturmuş. Bazı şarkılar türküler vardır, sözler ile melodinin içiçe geçtiği gibi, bir kadının vücuduna oturan güzel bir elbise misali yakışır ya hani, bu türkü de tam böyle. Buğum buğum Ege geliyor eserin içinden, mert, cesur bir tavrı var notaların, 9/8 liğin metronomuyla o düm sesleri davulcunun vurduğu tokmakla davulun derisine temasıyla başka bir atmosfere sokacak insanları. Aklımdan geçen yine çok sesli yaylılar ve nefeslilerle birlikte bu eser bol zurnalı ve bildiğimiz meydan davulunun da içine gireceği bir ambiyansla da sunulabilir. Tabi bağlamanın intro da "ben de buradayım hişt alo"  diyeceği partisyonlar da olmalı diye düşünüyorum.
Radyoculuğum döneminde müzik ve solistlerle ilgili çok öngörülerim olurdu. Bunları dinleyenlerle paylaşırdım. Bir çok şarkıcı ve şarkı konusunda belli mesafeler kat edildiğinde, aylar ve hatta yıllar önce bu öngörülerimin hep doğru çıktığını yaşadım. Bu özgüven içinde şimdi buraya bir not daha düşeyim. 
Bu eseri Türkiye'de okuması gereken tek kişi Haluk Levent olmalı. Sahne sanatı, müzik formatı ve onun kendine has gırtlağıyla bu eser Haluk Levent'in gırtlağından çıkacak nağmeler ve o kendine has vurguları ve kafa sesleriyle biz dinleyenlerin kulaklarında ve listelerde zirveye çıkar. Makbule'nin türküsü ülke geneline çıkışı Haluk Levent'in sesiyle olmalı, Tarkan'ın son klibi gibi gündem olacağını düşünüyorum. Klip Demirci'de milli kahramanların mezarları başında bu bölgede çekilmeli diye de doğrusu ya bir hayalin içine giriverdim.
Aysim Dolgun Ildız, doğup büyüdüğü coğrafyanın havasını yansıtmış ezgilere, o milli karakterli efe yüreğinden damıttığı sesleri  paylaştırmış portenin beş çizgisinin aralarına. 
Yüreğine sağlık diyorum. Aysim hanımın gönül teli bir müziksever olarak ömrü boyunca hep titresin isterim, kendisine esenlikler diliyorum.


BAŞKAN KINCI VE YÖNETİM KURULU ÜYELERİ GEREĞİNİ YAPTI
Dernek başkanı Hüseyin Kıncı hocam gerekli irtibatları kurdu. Böyle bir etkinliğin olması için o nazik ve nezaketli diliyle neler söyleyebileceğini tahmin edebildiğim hocamın gereğini yaptığına inanıyorum. Sonuçta Kıncı hocamın arzu ettiği gibi etkinliğin yapıldığı  gece, kitabın tanıtımından sonra bu türkü bu topraklarda CBÜ Demirci Eğitim Fakültesi Öğretim görevlisi Hayati Cezayirlioğlu'nun bağlamasından kopan ezgiler ve Pınar Ayhan hanımefendinin o buğulu nefis yorumuyla çalındı ve söylendi. 
Bu işlerde "Aşkın bedeli" olmaz. Sevmek, gönül vermek karşılıksız olur. Havasını soluduğun memleketin işleri olduğunda üçün beşin hesabı yapılmaz.  Müzik aşkının, memleket aşkının etiketi olmaz, ruhu olur. Onun içinde yer almanın, çorbada tuz olmanın  hazzı mutluluğu olur. Torunlarına anlatacağın anın olur. Bu etkinlik Akıncılar ruhunun yaşandığı, afişinden içeriğine kadar bu ruhla yapılan çalışma olduğu için aslında içinde herkesin ismini barındırdı. "Afişinde ben yoksam, ben de orada olmam" diyenler olduysa şunu bilsinler ki, o afişte Akıncıların hepsi vardı. Aşk ile işi karıştıranların eksiklikleri de hissedilmedi. Bir gece daha yapılacak olsa, bu türküyü çalacak, söyleyecek, akademik ünvansız ama Akıncı ruhlu daha çok insan var. 

SERRA HANIM ÖYLE BİR KİTAP TANITIMI YAPTI Kİ


Görsel sinevizyon tekniğiyle desteklediği kitap tanıtımında yazar hanım çok mikrofonik bir sesle konuştu. Biz seyircilerin  o konuşurken yüreğimizi Serra hanımın avucunun içine teslim edecek kadar çaresiz kaldığı haller oldu. Kitaptaki kahramanları ve olayları anlatırken, mikrofonu eline aldığı an aslında seyirciyi de eline almış oldu. Salonu deyim yerinde ise sesiyle, diksiyonuyla, nefesini iyi kullanmasıyla gerektiğinde kendine doğru asıldı, bıraktığında ise seyirci yerine oturdu. Yürekler diksiyonla aksiyon yaşadı. Gözpınarlarının bile dolup taştığı anlar oldu, Serra hanımın dilinin, kalemine de yansıdığından o kadar eminim ki..Kısaca Serra hanım salonu sunum yaparken teslim aldı ve zirveye de bayrağı dikti.


PINAR AYHAN TÜRKÜYE YORUMUYLA RUH KATTI

Ülkesini 2000 yılında 45.Eurovision Şarkı yarışmasında temsil etmiş, bir başka ifadeyle deplasmanda milli forma giymiş, ay yıldızlı bayrağı taşımış biri o. 
Pınar Ayhan nefis bir gırtlağa sahip, mezzo soprano sesiyle o da Gördesli Makbule'nin tüfeğiyle yaptığını, sesiyle yapıp milli ruhunu öylesine yansıttı ki, sesiyle ateş etti adeta,  Hayati hocanın bağlamasının üstüne türküye kimlik kartı çıkarıp, mühürü de bastı.


AKINCILAR RUHU TARİH BİLMEKLE, NESİLLERE AKTARMAKLA YAŞAYACAK
Serra hanım kitabını tanıtırken, bu ruhu anlattı. Bu şehit olan kahramanların memleket için can verdiğini, onların sayesinde bir ülkenin bağımsızlığını kazandığını tekrar etti. "Bizlere böyle bir vatan bırakmak için fedakarlık ettiler, onlar sayesinde bu ülkede yaşıyoruz" diye de vurgu yaptı.
Makbule'nin ruhuyla vatan aşkıyla salonda seyirciyi birleştirdiğinde ve bugüne gelindiğinde de ilan edilen bağımsız bir Cumhuriyet devletini yaşanan an olarak da önümüze koydu.
Cumhuriyetin kazanımlarıyla bir ülkede doğmuş, eğitim almış, üç yürekli kadın, üç deli fişek, gönüllerimize girip öyle ayrıldılar Demirci'den...
Onların başarılarla dolu yaşam hikayelerine ve anılarına bir Demirci başlığı umarım koyabilmişizdir.
Pırıl pırıl zihinleriyle, memleket sevgisiyle, hünerleriyle , sanatlarıyla,  bize güzel saatler yaşattılar. Bizleri titreterek özümüze döndürdüler. Sonradan duydum ve çok duygulandım, hiç bir ücret talep etmemişler, uçak biletlerini bile kendileri almışlar biliyor musunuz? 
Birilerinin yaklaşımı ile bu bilgileri bir araya getirince ortadaki çelişki beni rahatsız etti. Yerin kulağı var derler ya, ben gazetecilerin her yerde kulağı var diyorum..

****

Konu Demirci aşkı. Akan sular durur, iklimler değişir, onlarda zamanı durdurdu, mevsimleri değiştirdiler..Yüreklerinden öpüyorum, saygıyla, minnetle memleketim adına teşekkür ediyorum onlara.

****
Üç kadın Demirci'nin sevgilisi oldu. Biri yazdı, biri yaktı, biri de çığırdı. Makbule gibi dolandılar Demirci'nin sokaklarında, "bu gızla bizim burlada gezvedile" vesselam. Makbule'nin bedeni gitmiş onun ruhu bu muhteşem gecede, bu üç kadına geçmişti. Ben öyle gördüm, buna kim yalan diyebilir ki? 
Haberiniz olsun, Makbule'nin kızları Serra, Aysim ve Pınar Demirci'deydi. "Ne eyi eddile de gediler ya pek eyi oldu"
18 Mart 2022
Mustafa Temiz


 

YORUM EKLE