Hizaya Gel

Aydınlanma, aklın ve bilimin öncülüğünü kabul etmek anlamına gelir.
Bize göre, aydınlanma dahil her şey tartışılabilir. Tek şartı “özgür tartışma ortamının” sağlanmasıdır. Bunun da olmazsa olmazı lâik (dinin inanç alanı ile sınırlı olduğu, dinin devlet işleri ile ayrıldığı) bir alanın yaratılmasıdır.
Dinin, bir inanç olmaktan çıkıp siyasetin, hukukun ve günlük hayatın belirleyicisi olduğu bir ortamda özgür tartışma mümkün değildir. Özgür tartışmanın olmadığı yerde biat devreye girer ki, bu da çöküş, çadır devleti ve fakirlik demektir.
Demokrasilerde disiplin şarttır.
Seçimle gelen bir siyasetçi Anayasayı, yasaları kendi keyfine göre yorumlayıp, çarpıtamaz. “Kardeşim, ben seçim kazanmışım, benim için demokrasi bir araçtır. İşime geldiği yerde o trenden inerim” diyemez.
Derse, o kişiye “Hizaya Gel” diyecek kurallar ve kurumlar devreye girer.
“Şimdi tam da bu aşamadayız…”
Seçimle gelen kişi bir yerlerini de yırtsa, yasadışına çıkıp “devlet gücünü” demokrasiyi yıkmak için de kullansa, suç işlemiş olmaktan kurtulamaz.
Şah-Padişah-Sultan-Halife olmayan, Türk Milleti tarafından belli bir süre için görevlendirilmiş ve mevcut Anayasa üzerine yemin etmiş bir fani olan Erdoğan, 6. Din Şurasının kapanışında yanlış, akıl dışı ve tamamen suç olan şu sözleri söyledi; “Nefsimize ağır gelse de hayatımızın merkezine dönemin koşullarını değil, dinimizin hükümlerini yerleştireceğiz!”
Bu sözler ne demektir bilir misiniz?
Bu sözler, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin “Lâiklik İlkesinin” yok sayılması demektir. Tamam da, halen yürürlükte olan Anayasamızın başlangıç kısmının 5’inci paragrafı ne emreder?
“Hiçbir faaliyet, Türk Milli menfaatlerinin, Türk Varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün manevi değerlerinin, Atatürk Milliyetçiliği, ilke- devrimleri ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılmasına izin veremez…”
Peki, bu açık anayasa ihlal suçunu ve lâiklik ilkesinin yok edilmesi suçunu kim inceleyip gereğini yapacak?
Elbette ki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı konumundaki devlet görevlisi!
Bu Başsavcı görevini yapmıyor ve dolaylı olarak suç işlenmesine göz yumuyorsa ne olacak? “CHP-İYİ Parti” gibi, “elimizden ne gelir, çoğunluğumuz yok, çaresiziz, tuzun koktuğu yerdeyiz” deyip oturacak mıyız?
İşte Çoban Ateşi Hareketinin farkı böyle olaylarda çıkacak.
Önce Türkiye’nin her ilçesinde, “Anayasa İhlal Suçu” işlenmesine göz yumduğu ve görevini yapmadığı için bu Başsavcı için suç duyurusunda bulunulur. Böylelikle, Türkiye’de kaç tane gerçek Cumhuriyet Savcısı kaldığını öğrenmiş oluruz. Sonra mı?
Eğer bu ülkede başta Cumhurbaşkanı ve, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı olmak üzere bazı devlet görevlileri kanunsuzluğa göz yumuyor ve kanunsuzluğu kışkırtıyorsa, hiçbir makam Çoban Ateşi Hareketi Genel Başkanına,
“Aman siz bari yapmayın, durun” demek hakkı yoktur, olamaz.
Kimse bizim doğruları yüksek sesle söyleme hakkımızı elimizden alamaz.
Değerli Okurlar;
18 yıldır Türkiye’de bir tiyatro oynanıyor;
Erdoğan ve AKP’li yardakçıları her türlü suçu işleyecek, Türk Milletine ve Türk Demokrasisine her türlü kötülüğü yapacak, ama onlara dokunulmayacak!
FETÖ denen CIA uşağını başımıza bela edecekler, 250 insanımızın canlarını alacaklar, ama onlar eleştirilemeyecek!
Eleştirmeye kalkanı da tetikçi polis ve savcılarla içeri atacaklar, ha?
Haklı davamız olan Türk Milletini uyandırmakta kimse önümüze çıkamaz, çıkmaya cüret edeni de ezer geçeriz.
Sizler, Muaviye’nin nesli ve İhvan’ın beslemesi olanlar, sizler hele bi kendinize gelin. Kendisi Genelev işleten ama bizlere namus satmaya çalışan yalaka-besleme gazetecilere mi güveniyorsunuz?
Bir hareketimizle, sizleri perişan ederiz.
Atatürk’ün kurduğu Türk Devletini, tarikat-cemaat artıklarına mı bırakacağız?
T.C Devletini, İsrail-ABD çizgisinde bir Federe İslam Devletine dönüştürme hayali kuran kıt akıllılar, size son sözümüz şudur;
Hizaya gelin, haddinizi bilin, sabrımızı taşırmayın…
Sağlık ve başarı dileklerimle.

30 Kasım 2019
Rifat Serdaroğlu

YORUM EKLE