Hüsnü Buğra 'nın anısına

 Yılını pek hatırlamıyorum, belki 10 yıl, belki 15 yıl önceydi. Ankara’da eğitimini sürdüren bir genç ile hemşehrimizin işyerinde zaman zaman karşılaşıyoruz. Aramızdaki yaş farkına rağmen, dünya görüşümüzün de verdiği bir rahatlıkla kardeş gibiyiz. 

Sohbetlerimizde her konudaki görüşlerimi dikkatle dinliyor ve dikkate alıyor. Ben de onu, gözlerinin içine bakarak dinliyorum. Böylece benim de kendisini sevdiğimi ve değer verdiğimi biliyor.

Yirmili yaşlarda ruh olarak terbiyeli, saygılı, fiziksel olarak da yakışıklı, uzun saçlarıyla sevimli bir genç. Bir sorun var ki, babasıyla saçları konusunda anlaşamıyor. Babası konumu ve kariyeri gereği oğlunun saçının uzunluğuna takmış. Ona göre erkek adamın saçı kısa olmalıymış. 


Bu konuda çok uzun bir muhabbetimiz oldu. İnsanların dış görünüşlerine göre değerlendirilmelerinin ilkel bir davranış şekli olduğunu, Barış Manço örneğini de vererek saçının uzunluğunun kişiliğine hiçbir zararının olmadığında, hatta saçıyla özdeşleştiğini, tarihsel açıdan da dinî açıdan da saçın uzunluğunun bir sorun oluşturmadığında hemfikir olduk.

Sohbetin sonunda ben doğru mu yaptım bilmiyorum ama uzun saçın kendisine çok yakıştığını, günümüzde maalesef insanların kendisi için yaşamadığını, bazen büyüklerini mutlu etmek zorunda kaldıklarını söyledim. Devamla, saçlarını Demirci standartlarına getirmesinin daha uygun olacağını ve babasının böyle daha mutlu olacağını ifade ettim.


Yaz mevsiminde bir Cumartesi günü Demirci’de O gencin babasıyla İtfaiye kahvesinin önünde karşılaştık. Beni ısrarla bir çay içmeye davet etti. Oturduk çayımızı içtik, eskilerden epey konuştuk. Sohbet ilerleyince bana “Duman sana teşekkür ederim” dedi. Ve anlatmaya başladı. “Oğluma yillarca saçını kesmesini söyledim ama başarılı olamadım. Son gelişinde oğlum saçlarını kesmiş. Kendisine sordum, seninle konuştuktan sonra ikna olmuş ve kesmiş” dedi. Babasının mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse benim duygularım karışıktı.

Bu yazıdan herkes değişik sonuçlar çıkarabilir. Kimisi “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.” derken kimisi de “İnsanların şekline değil, ruhuna bakılmalı.” çıkarımı yapabilir. 
Ya da “Kendi mutlu olmayan başkalarını mutlu edemez.”

Bu hikâyede anlattığım genci hepiniz biliyorsunuz.
Bu gün kötü bir şaka yaptı. Onu genç yaşta kaybettik.


Saçın da ömrün de uzun olsaydı be Hüsnü Buğra…
Mekânın Cennet olsun.
Ahmet Duman
YORUM EKLE
YORUMLAR
NAZLIM CELIK
NAZLIM CELIK - 6 yıl Önce

'