İlmi Siyaset

 İyi Parti ile ilgili televizyonlarda, kamuoyunda tartışmalar sürüyor. Kim ne derse desin beklentiler Türkiye siyasetindeki tıkanıklığın bu sayede açılacağı yönünde. Ben de birkaç haftadır görüşlerimi sizlerle paylaşıyorum. Bugün farklı bir açıdan İyi Partiye bakmak istiyorum.



Bugün sizlere tanık olduğum iki olayı nakledeceğim. Bu olaylar siyasette dilin, üslubun, bilginin ne kadar önemli olduğuna da işaret etmektedir. Teknolojide, sanayide know-how yani yapabilme, üretebilme bilgisi ve teknolojisi, ne kadar önemliyse siyasette de aynıdır. Siyasette de know-how sahibi değilseniz hedef kitleye ulaşmak da o kadar zor olur. Sanırım anlatacağım olaylar buna da ışık tutacaktır.



Dönem DYP-SHP Koalisyon dönemi, Tansu Çiller henüz bir aylık Başbakan. Kasım ayında toplanacak olağan kongre’den güç kazanmak için çalışıyor, kongreler yapılıyor. Tevfik Diker güçlü görünebilmek adına, ilçelerde muhalifleri kaşıyıp aday çıkarma uğraşına girmiş. Oysa Manisa Menderes döneminden bu yana teşkilat işlerine hiç mebusları karıştırmamış, kendi işini hep kendi görmüş. Hatta kongrelerde bakanlardan, milletvekillerinden hesap soruluyormuş. 13-14 saat sürüyor her isteyen kürsüye çıkıp dilediğince konuşabiliyormuş. 



Sözünü edeceğimiz olay Manisa’nın bir ilçesinde cereyan ediyor. İlçe başkanı arkadaşımız çok gayretli ve çalışkan olmasına rağmen uzun süredir görevde olduğu için ister istemez yıpranmış. Üstüne üstlük rakip aday Tevfik Diker’den aldığı destekle bütün köyleri dolaşmış, yalan, yanlış sözlerle başkanın aleyhine delegeleri kışkırtmış. Salona girdiğimde hava yeni adaydan yanaydı, kadim dostumuz büyük ihtimalle seçimi kaybedecekti. Sıra son konuşmalara geldi. Yeni aday kürsüye çıktı mevcut başkanı suçlamaktan başka bir şey söylemedi, oysa başkanın 15 yıldır yaptıkları ve yapamadıkları herkesçe malumdu.

 
Başkan kürsüye çıktı, rakibine hiç cevap vermedi sadece siz beni bilirsiniz demekle yetindi. Ardından da bir İncili Çavuş fıkrası anlattı. Fıkrayı uzun uzun anlatmayacağım, sonunu söylemekle yetineceğim. Cenaze kabre götürülürken İncili Çavuş tabutun kapağını açmış ve mevtanın kulağına bir şeyler fısıldamış. Köylü merakta. Sonunda öğrenmişler: “sana yukarıda ne var ne yok diye soran olursa İncili Çavuş köye imam oldu dersin, gerisini onlar anlar” demiş meğerse. Delege de anlayacağını anladı tabi ki ve seçimi kaybetmek üzere olan başkan da seçimi açık ara kazandı. 



Diyeceğim odur ki; siyasetin de know-how’ı vardır, biz buna ilmi siyaset diyoruz. Bazen bir fıkra, anekdot çok şeyi değiştiriveriyor. Aynı şeyi farklı üslupla söylemek de algıyı kolaylaştırır, seçmenin gönlüne giren kapıları açar. Bu dili kullanmasını bilmiyorsan allame- i cihan olsan vatandaşın gönlüne giremezsin. 



Bir başka olay da 2011 yılına ait. Seçimlerin ardından DP Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek Manisa’ya geldi, ben de son seçimin liste başı adayı olarak kendisine refakat ediyordum. Programda Akhisar Sünnetçiler Köyünde 27 Mayısçılardan merhum Ahmet Er’i ziyaret vardı. Açıkçası ben durumdan pek hoşnut değildim, zira 27 Mayıs mağduru ve mazlumu bir ailenin ferdi olarak içime sinmiyordu bu ziyaret. Ne var ki Sayın Genel Başkanın hocalarındandı ve benim için de görev sayılırdı. 



Ayakları tutmuyor, iki kişinin refakatinde ancak ayağa kalkabiliyordu. Ahmet Er merhum Türkeş’in yol arkadaşlarından ve ülkücü hareketin ideologlarındandı ve binlerce ülkücü genç yetiştirmişti. Mütevazı evinin odasında sadece dört kişiydik, Sayın Zeybek’e methiyeler düzüyor, ülkücülüğün fikri düzeyde muvaffakiyetinin ancak merkez sağın güçlenmesiyle mümkün olacağını söylüyordu. Ayrılırken ben izin istedim ve 5 dakika kadar yalnız görüştük. Kendimi tanıttım, rahmetli babamın 27 Mayıs sonrası sayelerinde Yassıada’da yargılanıp iki buçuk yıl yok yere hapis yattığını söyledim. Gözleri buğulandı, derinlere daldı ve “Atıf Akın gerçek bir vatansever, Türk Milliyetçisi, Manisa sevdalısı ve iyilik timsali bir demokrattı” sözleri döküldü dilinden. Devamla, 27 Mayısta Türk Milliyetçilerini tabutluklara mahkum eden zihniyetle işbirliği yaparak hata ettiklerini ifade etti. Kandırıldıklarını ama bunu ancak idam kararlarının onaylanmasından ve 14’lerin tasfiyesinden sonra anladıklarını sözlerine ekledi. O yüzdendir ki kendini Türk Milliyetçiliğine adamış, fikri önderlerinden olmuş, hareketin başarısı için çaba göstermiş ve 27 Mayıstaki hatalarıyla yüzleşmesini bilmişti. 
Bugün İyi Parti sözcüleri partilerinin merkezde siyaseti yapacağını söylüyorlar.



Kim bilir belki de bu söylem, merhum Ahmet Er’in o günkü sözlerinden ilham almıştır. Aklın yolu birdir, bir tarafta %10-15 bandındaki ülkücü, milliyetçi oylar diğer tarafta %50’yi aşan merkez sağ oylar. Siz olsanız hangisini hedef alırsınız? Elbette iktidar olmaya talipseniz hedefiniz merkez sağ seçmen olmalıdır. Tabi bu sadece niyetle ve söylemekle olmuyor. Kadrolar, dil, üslup, vatandaşa yaklaşım çok daha önemli.



Bu iki olayı niye anlattım? Birinci olay İyi Partinin yeni kuracağı teşkilatlardaki yönetici profilini belirlemek bakımından önemlidir. Özellikle demokratların eski kalelerinden olan bizim gibi bölgelerde, demokrat kimliği öne çıkmış, merkez sağ siyaset ilmini bilen, söz ve diliyle, üslubuyla, mütevazılığıyla, tavırlarıyla, halkla diyalog kurmasını bilen, takım kurabilecek yetişmiş kişileri bulup çıkarmak gerekir. 



İkinci olay ise parti sözcülerinin kamuoyu önünde kullanacakları ifadeleri ne kadar dikkatli seçmeleri gerektiği konusunda örnek teşkil edebilecek görüşler içermektedir. Ümit Özdağ benim takdir ettiğim, akademisyen yönüyle de birçok fikrine katıldığım bir kişidir. Babası merhum Muzaffer Özdağ 27 Mayıs darbesine katılmış, merhum Türkeş ve Ahmet Er ile birlikte tasfiye edilen 14’lerdendir. Ümit Özdağ İyi Partinin merkez sağ siyaset çizgisinde olmasını en fazla arzu edenlerdendir. Ancak, 27 Mayıs ile ilgili sözleri çok tartışılacak cinstendir. 27 Mayıs darbesi ve idamlar merkez sağ seçmenin en hassas olduğu konuların başında gelmektedir. Unutmayınız rahmetli Türkeş’in sağlığında MHP, sırf 27 Mayıs sabahı merhum Türkeş’in radyolardaki “dikkat, dikkat” diye başlayan sesi yüzünden merkez sağdaki milliyetçilerden oy alamamış tek başına da barajı hiç aşamamıştı.



Sayın Özdağ da kendisine yöneltilen belki de o maksatlı soruya merhum Ahmet Er’in sözleri mealinde bir cevap verebilirdi. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bile Menderes’in mezarını ziyareti ve 27 Mayısla ilgili sözleri ortadayken Sayın Özdağ’ın bu sözleri yadırganmıştır.



Demem odur ki; İyi Parti Türkiye’ye iyi gelecekse, bunun yolu üslubuyla, söylemiyle, eylemiyle merkez sağ gibi olmak zorundadır. Merkez sağın ilmi siyasetini bilen az sayıda da olsa kişiler kurucu ve merkez kadrolarında mevcuttur. Taşrada ise Türkiye’nin en deneyimli siyasi kadroları bugün köşelerine çekilmiş de olsalar, merkez sağdadırlar. Bunları bulup çıkarmak görevlere getirmek şarttır. Siyasetin de bir know-how’ı vardır dedik, kendi kadroları yetmiyorsa, vadettikleri aksakallılar arasına, danışmanlıklara ilmi siyaseti bilen takviyeler yapmalıdırlar. Bir de siyah elbise, beyaz çorap, bozkurt işaretini terk etmelidirler. İlla bir işaret aranıyorsa zaten genç kızlarımız, kadınlarımız avuçlarına kınalarını yakmışlar salınıyorlar, o hepsinden değerlidir bana göre.
İnşallah İyi olur.

Kalın sağlıcakla.  

Naci Akın

- - - -

YORUM EKLE