Kültür Politikaları Bağlamında İnönü Dönemi Tercüme Çalışmaları

İnönü Dönemi kültür politikaları çerçevesinde, hümanist kültürü halka yaymak için Halkevleri ve Köy Enstitüleri gibi kültür kurumları oluşturulurken radyo ve basın aracılığı ile de amaçlanan kültürel anlayışın geniş kitlelere iletilmesi hedeflenir. Bu sırada tercüme çalışmaları, dikkat çekici çalışmalardır. Hümanist anlayış çerçevesindeki bu çeviriler, kültür kurumlarının, iletişim araçlarının en önemli malzemeleri olacaktır.

İlk çeviri hareketleri, Osmanlı Devleti dönemine kadar uzanır. Tanzimat dönemine kadar yapılan çeviri faaliyetlerinde, daha çok dini içerikli kitap çevirileri yapılırken, Tanzimat dönemiyle birlikte, Batı’nın sanat ve felsefe düşünceleri ile alakalı eserlerin de çevirileri yapılmaya başlanır. Cumhuriyet dönemi başında, öğretim kurumları için gereken kitapların çevirisi için 1924’te kurulan “Telif ve Tercüme Heyeti”nin görevi,  1926’da kurulan “Dil Heyeti” ne verilir.

Çeviri konusunda Cumhuriyet döneminin en kapsamlı ve sistemli çalışması, İnönü döneminde yapılır. İnönü dönemi çeviri hareketlerinin başlangıcı, Türkiye’de yayıncılık alanında ortaya çıkan sorunları tartışmak ve bu konuda çözüm önerileri getirmek amacıyla 1939’da toplanan I. Neşriyat Kongresi olarak kabul edilir. Kongrede, Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel, sadece Türk yazarların eserlerinin okunması ile çağdaşlaşmanın sağlanamayacağını belirterek, Batı eserlerinin Türkçeye çevrilmesi gerektiğini belirtir. Öncelikle her biri kendi alanında büyük bir ihtiyacı karşılayan ansiklopedi, sözlük ve benzeri eserler basılır.

Kongre sonucu kurulması kararı verilen altı encümenden “Tercüme İşleri Encümeni”nin çalışmaları sonucunda, 248 eser tespit edilerek bunların Türkçeye çevrilmesi gerektiği kararı verilir. Encümenin tespit ettiği eserlerin 101’ini Fransız yazarlar oluştururken, 41’ini İngiliz, 35’ini Latin ve Yunan ve 29’unu ise Rus yazarlar oluşturur.

Hümanist yazarlar, tarihte kendi görüşlerine uyduklarını düşündükleri şahsiyetleri ele alırken uymadıklarını düşündüklerini de bir kenara atarlar. Bu çerçevede, çevrilen eserlerin içerisine Şark-İslam klâsiklerinden tercümeler de katılır. Ancak Mevlâna ve Yunus Emre’deki İslam ve tasavvuf unsurları, görmezden geliir. Mevlâna, bazı hümanist aydınlar tarafından bir hümanist gibi takdim edilmeğe çalışılır. İyonyacı aydınlara göre, Türkiye’de hümanizm hareketi, Mevlâna ve Yunus Emre temsil eder.

İnsanı yaratılmışların en şereflisi ve en güzeli gören İslâm düşüncesinin Yunus Emre’deki ifadesi, Mavi Anadolucularca hümanizma olarak yorumlanır.  Türk kültürünü Anadolu’daki antik çağ kalıntıları arasından bakıp anlamaya, yorumlamaya çalışan Sabahattin Eyüpoğlu’na göre Yunus, insanı dindar olmaya şu veya bu peygambere inanmağa değil, insan olmaya çağırır.

Encümenin raporunda, listedeki eserlerden özellikle hümanizmle ilgili olanlarının tam ve asıllarından çevrilmesi gerektiği, çevirilerin hızlı bir şekilde yapılabilmesi için görevi Maarif Vekilliği’nin üstlenmesi gerektiği, sürekli bir tercüme bürosu ve çeviri dergisinin kurulması tavsiye edilir. İlgili rapordan hareketle, eski ve yeni klâsikleri Türkçeye çevirebilmek amacıyla 1940’da Nurullah Ataç’ın başkanlığında sürekli bir “Tercüme Bürosu” kurulur. Tercüme Bürosunun kurulmasıyla o güne kadar dağınık ve gelişigüzel bir şekilde yapılan çeviri faaliyetleri, sistemli bir şekle sokulmak istenir. Nitekim bu zaman kadar ciddi bir devlet desteği olmadığı için, çeviri konusunda aydınlar, seviyeyi istenilen düzeye çıkartamazlar.

Tercüme bürosunun çalışmalarıyla dünya edebiyatı klâsiklerinin çevirisi yapılır. İlk üç yılda yayımlanan 109 eserin 39’u Klâsik Yunanca’dan, 38’i Fransızca’dan, 10’u Almanca’dan, 8’i İngilizce’den, 6’sı Latince’den, 5’i Şark ve İslam Klâsiklerinden, 2’si Rusça’dan ve 1 tanesi İskandinav edebiyatındandır. 1946’da toplam 496 eser, Türkçe’ye çevrilir. Bundan sonraki yıllarda dünya edebiyatının önde gelen eserlerin Türkçeye kazandırılması artarak devam ettirilir.

Klâsiklerin çevirisi yapılırken Türkçedeki özellikle Arapça ve Farsça kökenli, taşıdığı kültürel içerik yüzünden klâsik kültürü yeterince aktaramadığı görülür. İslâm kültürü içerikli kelimeler, hümanist kültürün ruhuna uygun olarak belirlenir. Bu yıllardaki dilde özleştirme hareketinin temelinde, önemli ölçüde “klâsikler” meselesi yatar. Yeni bir yaşama biçimine, yeni bir kültür sezgisine ulaşmak isteyenlerin Türkçe’nin değişmesi gerektiğini inandıkları görülür.

Tercüme Dergisi

Hümanist fikrin Türk kültürü olarak benimsetilmesi için çevirilerin yapılması yanında düzenli olarak çıkarılacak bir dergi yoluyla da, bu fikrin hızlı bir şekilde toplum içinde yayılmasının sağlanması amaçlanır. Böylece Tercüme Bürosu’nun yanı sıra Adnan Adıvar’ın başkanlığında bir de iki ayda bir Tercüme Dergisi çıkarılmaya başlanır.

Derginin ilk bölümünde orijinal metinle birlikte şiir, öykü ve romanlar, ikinci bölümde ise güncel çeviri üzerine tartışma platformu yer alır. Yapılan tercüme faaliyetlerinde ilk tercümeler arasında, Shakspeare’den “Hakikate Dair”, Goethe’den “Okumaya Dair”, F. Bacon’dan “Düşünceler”, P. Valery’den “Gölgesini Kaybeden Adam” ve A. Van. Chamisso’dan “Şamdancı” yer alır.

1940-46 yılları arasında Nurullah Ataç ve Sabahattin Eyüboğlu önderliğinde sürdürülen çeviri faaliyetleriyle Türk edebiyatına, yaklaşık olarak dokuz yüz eser kazandırılır. 1940’larda başlayan kültür değişimi ilerleyen zaman ve değişen siyasi politikalar sonucunda 1966’larda yavaş yavaş etkisini kaybeder. 26 yıllık yayın hayatı boyunca başta Yunan ve Latin klasikleri olmak üzere toplam 1120 eser çevirisi yapılır. Tercüme Dergisi, 1940’dan 1966’ya kadar toplam 85 sayı olarak yayımlanır.

Yapılan çevirilerde sadece edebi eserler değil, bunun yanında felsefi ve ansiklopedik eserlerinde çevirisi yapılır. Bu amaçla ilk olarak, Leiden’in İngilizce, Fransızca ve Almanca olarak yayımlamış olduğu “Encyclopedie de Islam” adlı ansiklopedik eserinin çevirisine karar verilir ve 13 ciltten oluşan İslam Ansiklopedisi 1988’de bitirilir. Yine, “Larousse du Vingtieme Siecle” ansiklopedisi örnek alınarak İnönü ansiklopedisi meydana getirilir.

Hasan Ali Yücel dönemi tercüme faaliyetlerini, o dönem içerisinde, entelektüel camianın bir bölümü desteklerken bazıları ise bu çalışmalara yönelik bir takım eleştirilerde bulunur. Çeviri faaliyetleri içerisinde yer alarak, önemli çalışmalarda bulunan Azra Erhat, çevirilerin Türk yazın hayatına ne gibi katkılar sağladığını ve Türk düşünce hayatını ne açıdan etkilediğini ifade ederek Bedrettin Tuncel de, dünya edebiyatının ve düşünce tarihinin önde gelen kişilerinin anlaşılabilmesinin, onların biyografilerinin okunması ile mümkün olamayacağını belirterek kişilerin dünya görüşlerinin ve fikirlerinin anlaşılmasının çok zor olduğunu vurgular ve bu kişilerin eserlerinin ancak, asıllarının ve tercümelerinin okunarak anlaşılabileceği görüşünü savunur. Bu nedenle, bu dönemdeki çeviri faaliyetlerinin en büyük destekçileri arasında yer aldığı söylenir.

Yapılan çevirilerin ulaştığı başarı konusunda Sabahattin Eyüboğlu örneğini veren Güzin Dino, Eyüboğlu’nun çevirilerinden Montaigne, La Fontaine ve Rabelais gibi Fransız yazarların eserlerini, sanki bu yazarların eserlerini Türkçe yazmışlar gibi çevirmesini büyük bir başarı olarak görür ve bu yazarların, Eyüboğlu sayesinde Türkiye’de çok önemli bir sanatsal düzeye eriştiğini dile getirir.

Erol Güngör, “Klâsikler hareketi, Batı medeniyeti hakkında yeni bir anlayış getiriyordu. Bu yeni anlayış, Atatürk devrindeki tarih ve medeniyet tezine açıkça karşı olmamakla birlikte, onun yerine geçmek üzere ortaya atıldı… Bu günkü Batı medeniyeti, Yunan kaynaklarına dayanıyordu. Onu öğrenebilmek ve ona katılabilmek için bu kaynakları Sofokles’ten İbsen’e, Eflatun’dan Bergson’a kadar okumak gerekiyordu. Klâsikler hareketi, Türkiye’ye Batı kültürünü yerleştirme yolunda, Atatürk inkılâpları kadar radikal bir tavrın eseriydi.” diyerek Batı medeniyetinin daha iyi bir şekilde kavranabilmesi için, klâsik çevirilerinin bu noktadaki önemine dikkat çeker.

Bu dönemdeki çeviri faaliyetleri, devrin bir takım aydınları tarafından ise eleştiri konusu olur. İnönü dönemindeki hümanist anlayışın temel hedefinin “Garplılaşmak” olmasını eleştiren Semiha Ayverdi, bu durumun Milli bir kültürden koparak “Garplılaşma” anlayışına dönüştüğünü savunur. Ona göre Batı’nın doğu kültürü araştırmalarında, İslam dünyasından etkilenirken bunun adına ”Şarklılaşma” demeyerek, felsefesini Grek-Roma kültürüne bağlamakta direndiğini belirtir.

Çeviri hareketine en sert eleştirilerde bulunan aydınlar arasında Atilla İlhan, Ayverdi gibi, bu çalışmaların Türk milli kültürü anlayışı ile ters orantılı olduğunu düşünerek; “Çağdaş Türk edebiyatında çevirinin katkısı büyüktür. Bizim kafamız öylesine ütülenmiştir ki, aramızdan yerli roman okumayı küçümseyenler, -küçümsemek ne laf- ayıp sayanlar çıkmıştır. İnönü Cumhuriyeti, Yunan/Latin kültürüne yöneldiğinden, lise hayatımızda, Aristophanes, Euripides, Sophocles vb. handiyse ders kitabı diye okutulurdu… 40’lı yıllarda Türk edebiyatı ‘ulusal’ bir ‘bileşim’ aramıyordu ki! Tıpkı Tanzimat edebiyatı gibi, çeşitli Batılı edebiyatlara özeniyordu. … Önemli olan, çeviri olayına nasıl yaklaştığımız, o sıralar, ‘klâsikler’ çevrilecek deniyor, fakat ağırlık Yunan/Latin klâsiklerine, Fransız, Alman, İngiliz klâsiklerine veriliyor; göstermelik olsun diye, bir iki Mevlâna, Şeyh Sadi vs. yayınlandı galiba, yayınlandı ama esamisi okunmuyor ki! Liselere Sophokles’i sokuyor, Mevlâna’yı kapının dışında bırakıyor. Ne demek bu, sömürgelerde olduğu gibi Batılı “meteropol” kültürüne başatlık tanımak, ana kültüre üvey evlat muamelesi yapmak değil mi?” değerlendirmesinde bulunur. Yine Atilla İlhan, çevirilerde daha çok yabancı kaynaklara ağırlık verilmesinin, milli kültürü olumsuz yönden etkilediğini savunarak İnönü dönemi edebiyat çalışmaları ile Tanzimat dönemi edebiyat çalışmaları arasında benzerlik kurar.

Tercüme hareketinin sonuçları, çok geçmeden kendini gösterir. Özellikle “Mavi Anadolu” aydınlar grubunda, 19. Yüzyıl Yunan mucizesinden farklı bir klâsik kültür ve mitoloji tutkunluğu başlar. Onlar, çağdaşlaşmayı İyonya dünyasında ararlar. Halk arasındaki bazı geleneklerle ile İlk çağ Anadolusu’nun bazı törenleri arasında ilişkiler aralar. Anadolu’ya göç eden Türk boylarının Anadolu’nun yerli halkıyla karıştığını, Türklükle ilgilerinin olmadığını söylemek isterler.

Tercümeler, dönemin Türk edebiyatını da önemli ölçüde etkiler. Batı klâsiklerinden yapılan tercümeler, sistemli ve seçilerek yapılmamış olsa da kültür ve eğitim hayatına kayda değer katkı sağlar, bu durum Türk edebiyatı için önemli bir kazanım olur. Dış dünyaya açılan Türk edebiyatında, dünyaca ünlü edebiyatçı ve yazarlardan izler bulmak kaçınılmaz hale gelir.

Sonuç olarak Hümanist düşüncenin ve kültürün ülkemize girmesini sağlamasında en önemli nokta olarak kabul edilen klâsiklerin tercümesi, hümanist düşünceyi anlatmanın ve bu düşünce ve kültürün hayata geçirmenin bir yolu olarak görülür. Tercüme Bürosu ve Tercüme dergilerinde yapılan çevirilerin aracılığı ile Türk Hümanizmasına doğru gelişim gösteren Türk kültür yapısında, toplumsal ve kültürel alanda değişimler gözlenir.

Batı kültürünün temeline inilmeğe çalışılırken özelikle ilmi ve teknolojik gelişmelerin göz ardı edildiği görülür. Sanayi ve yeknooji alanında bir yatırım yapılmadan çağdaşlaşmanın tek yolu olarak Yunan ve Latin şiiri, tiyatro, opera, bale, çok sesli müzik görülür.

Meraklısına Kaynaklar

Çıkar Mustafa (1997). Hasan Ali Yücel ve Türk Kültür Reformu, Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yay.

Elbir Bilal, Karakaş Ömer  (2007). “Cumhuriyet Dönemi Türk Kültür ve Edebiyatında Hümanizmin Etkileri”, Turkısh Studıes, C.2, S.4.

Güngör Erol (1989).  Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik, İstanbul: Ötüken Yay,

Gürsel Nedim (1983). “Uygarlık ve Çeviri”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, İstanbul: İletişim Yay. C.2,

İlhan Attila (1999). “Attila İlhan’la Çeviri Üzerine”, Cumhuriyet Dönemi Edebiyat Çevirileri Seçkisi, Söyleşi: Selim İleri, Haz. Öner Yağcı, Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yay.

Karantay Suat (1999) “Tercüme Bürosu Normlar ve İşlevler”, Cumhuriyet Dönemi Edebiyat Çevirileri Seçkisi, Haz. Öner Yağcı, Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yay.

Korucu, Burcu (2007). Türk Hümanizminin Çeviri Boyutu: Tercüme Bürosu ve Tercüme Dergisi (1940-1946), İstanbul. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi).

Sönmez Şinasi (2000). Eğitim ve Siyasette Hasan Ali Yücel,Ankara:  T.C. Kültür Bakanlığı Yay.

Şeker Kadir (200.) İnönü Dönemi Kültür Hayatı (1938-1950) Isparta. (Yayımlanmamış Doktora Tezi),

Türkdoğan Orhan (1988). Değişme-Kültür ve Sosyal Çözülme, İstanbul: Türk Dünyası Araştırma Vakfı Yay.

Yücel Hasan Ali (1999). “Tercüme Cenneti”, Cumhuriyet Dönemi Edebiyat Çevirileri Seçkisi,  Haz. Öner Yağcı, Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yay.

14 Şubat 2024

Doç. Dr. Rasih ERKUL

YORUM EKLE
YORUMLAR
Yeminli Tercüman
Yeminli Tercüman - 3 ay Önce

Tercüme hareketi özellikle Eyüboğlu’nun çevirilerinden Montaigne, La Fontaine ve Rabelais gibi eserlerinin tercümesi ile hayat bulmuş, edebi çeviri e-tercumeburosu.com sanki bu yazarların eserlerini kendi anadilimizde okuyormuşuz izlenimi vermiştir gerçekten de... Ne büyük bir başarıdır çeviriyi anadilde yazılmış gibi hissettirmek gerçekten de çok önemli bir sanatsal düzeye erişimi gösterir