Mecburlar İttifakı

Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde ortaya çıkan “Cumhur İttifakı”  yerel seçimlerde de sürüyor.
Seçim takvimi içinde sahaya sürülen adayların performansları ve seçmen karşısında buldukları negatif sonuçlar genel merkezlere gelince, 30 ilde başlayan ittifak daha da genişlemeye başladı. 

Bazı illerde MHP, bazı illerde de AKP daha önceden büyük organizasyonlar düzenleyerek açıkladıkları adaylarını geri çekerek, duruma göre tek adayla seçime gidecekler. Hatta son alınan kararla, buna belediye meclis üyelikleri seçimlerini de katarak tek liste ile seçime gitme kararı aldılar.
Bana göre Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim öncesinde yüzde 50 ve üstüne ihtiyacı olması, MHP ‘nin de kurultay kavgaları ve mahkeme süreçleri sonunda,  İYİ Parti’ye geçen taban kayması sonrasında, yüzde 10 ve üstüne mecbur olması, bu ittifakı zorunlu hale getirip oluşturdu.
 “15 Temmuz süreci” ve “Beka meselesi” konu başlıklarıyla olayı özünden uzaklaştırıp, böyle bir birlikteliğin seçmene “neden böyle yaptılar acaba?” Sorusu sordurmadan, gündemde geçiştirmeyi uygun gördüler. Bu siyasi bir taktikti.
Oysa arka planda seçimin şartları gereği alınması gereken mutlak oy oranlarının belli olması, birinin yüzde 50 ve üstü, birinin de yüzde 10 ve üstü, oy alma mecburiyetleri yüzünden bu beraberliğin adına “Mecburlar İttifakı” denilmesi gerekiyordu.
Bu gözden kaçan ve adı konulamayan gelişmeyi buraya not düşüyorum.
Yerel seçimlere gelindiğinde ise, ülke gündeminde ittifakla ilgili bu iki partinin sadece mecliste kalan ittifaklarının, önümüzdeki seçimlerde olup olmayacağının tartışıldığı süreçte, katıldığım bir televizyon tartışma programında,  karşımdaki AKP’li konuğun düşüncelerime katılmadığını beyan etmesine rağmen, ben ısrarla bugün yaşadığımız tüm süreci ta o gün söylemiştim. Manisa’da Cengiz Ergün faktörünün vazgeçilmez ve taviz verilmez olduğunun da altını çizmiştim. 
Adaylıklardan, belediye meclis üyeliklerindeki en küçük detayların bile, aynen bugün uygulandığı şekliyle uygulanacağını söylemiştim. Günlerden 19 Eylül 2018 idi. 
Bunu şunun için yazıyorum. 
Öngörü; Aralıksız iyi gözlem ve birikimle ortaya çıkan bir özelliktir. Süreci çok iyi takip eden, bütün kulvarlardan ayni konularla ilgili okuyan beslenen, daha sonra bu bilgileri iyi rafine edip, yazan çizen biriyim.  Televizyon programında yaptığım bu açıklamalar arşivlerde yerini buldu. Bugün ise bu yazdıklarımla tarihe not düşmüş olacağım.
Cumhur ittifakının yerel seçimlerde de devam edeceği açıklandıktan sonra, Bahçeli ve Erdoğan yeni sistemle birlikte iki kutuplu bir demokrasi oluşturmak için hemen söylev geliştirdiler. 
Bahçeli karşı taraf için “Zillet İttifakı” benzetmesini yaparak bu fitili ateşledi. Erdoğan ‘da bu benzetmeyi hemen kullanmaya başladı.
 
Oysa “Beka meselesi” başlığıyla başlatılan bu ittifaktan sonra, yeni yapılacak yerel seçimler öncesinde bir kesimi ötekileştiren, ayrıştıran bir dil kullanılması çıkış noktasıyla çelişmiyor mu? 
Beka sorunu olan ve bundan endişe duyan ve bunun için bir araya geldiklerini, güç birliği yapacaklarını açıklayan iki liderin, milleti bir arada tutacak, birleştirici daha uzlaşıyı geliştiren bir devlet dili kullanmaları gerekmiyor muydu?
Meclis aritmetiği oluştuğunda AKP adeta MHP’ye mecbur hale geldi. 
Seçimler öncesinde sandıkta başlayan ittifak, yasama görevi yapılırken de devam etti.
Diğer partiler taktiksel olarak, MHP’nin seçim öncesinde yaptığı vaatler arasındaki bazı konulardan olan Andımız ve Erken Emeklilik konularında verdikleri kanun teklifleriyle mecliste MHP’yi zorlamaya çalıştılar.
 
Fakat MHP kimi zaman çekimser, kimi zaman red oyu kullanarak, yerel seçimler öncesinde de ideallerinden vazgeçme, söylevlerinden ve vatandaşa verdiği sözleri inkâr etme pahasına ittifaka zarar gelmesin diye AKP'nin isteklerini yerine getirme gibi bir strateji izledi. 
Yerel seçim için takvim sıkıştığında da genel merkezlerde üst katlarda konuştular, aldıkları kararları seçmene dayattılar.
Adaylar belirlendi. 
Aday tanıtım programlarında Erdoğan gittiği illerde MHP’ye bırakılan ilçe adaylarını bile tanıttı. Hatta tanıtılan bir MHP’li belediye başkan adayının salonu selamlarken Erdoğan’ın kulağına eğilerek “ Bozkurt çekebilir miyim?” diye izin alması da demokrasi tarihimize not düşülen, Bahçeli iradesindeki ülkücü kadroların geldikleri son hazin ruh halinin göstergesi olarak, tarihe geçti.
Dayatılan adaylarla seçim startı verildi. 
Karşı tarafta demokrasi içinde gelişen mecburiyetlerle bir araya gelip adına “Millet İttifakı” dedikleri birliktelikle süreci sürdürüyorlar.
Türk seçmeni, önüne ilk kez gelen mahali seçim için yapılan ittifakların yarışacağı bu seçimlerde, nasıl bir tepki verecek acaba diye kafa yorduğumda, sokakta, işyerinde, fabrikada, her kesimden, her gelir grubundan ve hatta kırsalda hayat sürenlerden gördüğüm duyduklarımdan sonra diyorum ki; 
Her iki kesimde de vatandaş, bu defa vereceği oylarla seçim bölgelerinin kendi özelliklerine göre bu ittifak tezgâhını kuranları çok şaşırtacaklar.
Erdoğan her seçim öncesinde ülkenin ve vatandaşın gerçek gündemi kendisine zarar verecekse, mitinglerinde yeni konu başlıklarıyla kendi taraftarlarını pres yapıp, bir arada tutacak söylevler geliştirir ya. 
Hani daha önce Lozan, yok milli içkimiz ayran, imamlara nikâh kıyma yetkisi vb. şeylerle gerçek gündemi değiştirip, geçim sıkıntısını, işsizliği, tarım ve hayvancılıktaki çöküşü kamufle etmeyi başarmıştı ya..! 
Bu defa da “Laiklik“ Başlığı üzerinden aynı taktiği uygulayacak.
Bu taktiğin bu defa tutmama olasılığını çok yüksek görüyorum. 
Liderler Cumhur ve Millet dedikleri ittifaklarıyla zillet, illet,  bölücü ve hatta hain benzetmeleriyle, milleti ikiye ayırırken, seçime bu söylevleriyle giderken, sokaktaki vatandaş sosyal medyanın da uyanışta etkisi ve yaygınlığıyla, cebindeki para, tenceredeki aşıyla, işsiz çocuğuyla, hayat pahalılığıyla, kış kıyamette saatlerce beklediği ve mecbur kaldığı, hıyar ve domates alabilme kuyruğu gerçekliliğinde sandığa gidecek.
Vatandaşın kafasında ayrışma öyle Cumhur, Millet ittifakı falan değil.
İki kesim var.
Erdoğancı, Antierdoğancı, Bahçeli’ye biat edenler ve anti bahçeli taraftarı.
AKP'den önüne konulan ve dayatılan adaya oy vermeyecek, MHP'li, MHP'den önüne konulan ve dayatılan adaya oy vermeyecek AKP'li gibi diğer tarafta da İYİ Partiliye oy vermeyecek CHP'li veya CHP'ye oy vermeyecek İYİ Partili gibi..

Bu düşünce ve halkın kendi arasındaki konuşmalarla ortaya çıkan oluşumlar da direk sandığa yansıyacak.

Fakat özellikle Cumhur İttifakı kurup  hepsi bir yere verir niyetli ve hayalini kurup tahmin ettikleri oylar, hiçte öyle düşündükleri gibi sandığa girmeyecek.
30 yıldır MHP'li bildiğim bir ülkücü arkadaşımın söylediği sözler aklımdan çıkmıyor. "sandığa girerken yanımda Devlet Bahçeli bile girse, şart olsun ben bu AKP'li başkana oy verirsem" dedi.
AKP'li seçmeninde oyu hem merkezde hem yerelde farklı olacak. Manisa 'da Cengiz Ergün'e oy vermeyeceğini aleni söyleyen AKP'li seçmenleri de kulaklarımla duydum.
Maalesef siyasetçilerin kullandığı nefret içeren dili,  omurgasız ideolojisi kalmayan siyasi görüş kirliliği, vatandaşın ruhunu ve zihnini de kirletmiş görünüyor.
İnsanlar normal demokrasilerde liderleri gözlemleyerek, sevdiği benimsediği veya sevmediği benimsemediği gibi, bu iki çok insani ruh hali ve tavırla oylarını verir iradesini ortaya koyar.
Bizim ülkemizde ise, ortaya konulan bir sürü yanlışlar, davranışlar sonucu, insanlar liderlere ya kayıtsız şartsız biat ediyor, ya aklını yok sayıp, “o ne derse doğrudur” veya “vardır bir bildiği” diyor, seven ölümüne seviyor, oy veriyor, vermeyen de sevmemek gibi bir insani duygunun dışına çıkıp, nefret ediyor. 
Evet, nefret ediyor. Oy da vermiyor.
Şimdi şöyle düşünüyorum da; Erdoğan Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde yüzde 50’nin üstünde oy alacağını görebilseydi, MHP’ye dönüp bakar mıydı?
Vallahi bakmazdı, billahi bakmazdı.
Ya Bahçeli, partisinde fırtınalı kurultay ve mahkeme süreçleri, partisinden ayrılanlarca İYİ Parti kurulmasaydı, meclis dışında kalacağı endişesi ve partisinde genel başkanlığı kaybetme kaygısı çekmeseydi, “her Türlü Milliyetçiliği ayaklar altına alıyoruz “ ve hatta kendisi için “Zürriyetsiz” diyen biriyle bu ittifakın içinde yer alır mıydı?
Vallahi billahi almazdı.
Hiç öyle gerçekleri saptırmanın âlemi yok. 
Bu ittifakı “Cumhur” ifadesiyle kutsamaya da gerek yok.
Aklımızla dalga geçiyorlar, bunların ittifakına “Mecburlar İttifakı “ demek lazım, işte o kadar.
19 Şubat 2019
Mustafa Temiz
YORUM EKLE
YORUMLAR
Muzaffer Günel
Muzaffer Günel - 4 yıl Önce

Bu durumda illerin ve ilçelerin el değiştireceği belliydi