Milletin Cumhurbaşkanı

Bu ülkenin kurucu lideri ve birinci Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saymazsak, “gelmiş geçmiş en tarafsız ve tüm milletin cumhurbaşkanı kimdir?” diye sorsam ne cevap verirdiniz?

Sanırım sağduyu sahibi, ideolojik bakış açısıyla değil tarafsız gözle bakabilen ve akılcı düşünebilen büyük çoğunluk Süleyman Demirel diyeceklerdir. Neden derseniz izahı çok kolaydır. Demirel, Çankaya köşküne çıktıktan sonra “arkama dönüp bakmam” diyerek kendi elleriyle kurduğu partisinin kongresine bile müdahale etmemiş ve parti, kökünden olmayan yabancı ellere geçmiştir. Dahası cumhurbaşkanlığından ayrıldıktan sonra da bu tavrını sürdürmüştür. İlhan Kesici’yi bile işaret etmemesi Mehmet Ağar’ın seçilmesine sebep olmuş ve DYP giderek erime sürecine girmiştir.

Diğer cumhurbaşkanlarına gelince.

İsmet Paşa tek adam, tek parti rejiminde CHP’nin genel başkanı olarak halkın değil, oligarşinin, sivil asker bürokrasinin, seçkinci sivillerin ve CHP’lilerin cumhurbaşkanıydı. Celal Bayar da her ne kadar parti başkanlığını Menderes’e bırakmış olsa da hiçbir zaman DP gurubu üzerinden elini çekmemişti. Aralarında ciddi manada uyumsuzluk olmadığı için bu hiç mevzubahis olmadı ama hep DP başlı bastonunu kullanmakla eleştirildi. Gürsel zaten benim hiç kabul etmediğim biriydi ve darbecilerin tehditle seçtirdiği ve Cumhuriyet tarihimizde doktor raporuyla görevden alınarak layığını bulan kişiydi. Cevdet Sunay askeri vesayetin tarafı, Fahri Korutürk de tarafsız görünmesine rağmen ülke hızla 12 Eylüle doğru giderken çoğu zaman ürkek tavırlarıyla belki de darbenin şartlarının oluşmasında kusuru vardı. Darbeci Kenan Paşa için yorum bile yapmayacağım.

Onun cevabını zaten millet verdi; Ahmet Hamdi Akseki camiindeki Cenazesini TOBB’nin
penceresinden izledik devlet erkanından başka kimse yoktu. Turgut Özal ANAP’ın tarafı, Necdet Sezer CHP tarafıydı. Abdullah Gül deseniz istediği kadar tarafsız olmaya çalışsın, rektör atamalarındaki tercihleri ve adli yıl açılışında talimatla salonu terk etmiş olması onun da tarafını açık seçik belli etti. Bugün ise hiç yoruma bile ihtiyaç bırakmayan bir durumda Partili Cumhurbaşkanlığı rejimindeyiz.


Süleyman Demirel SHP-DYP ve diğer bazı milletvekillerinin oylarıyla seçilmiştir. Onun Çankaya’ya çıkmasında SHP Genel Başkanı merhum Erdal İnönü’nün büyük bir olgunluğu ve feraseti vardır. Demirel de aynı olgunlukta davranmış devleti tam bir tarafsızlık içinde yönetmiştir. Bunun aksini söyleyecek fanatikler olabilir ama o bugün bile tarihe mal olmuş sözleriyle yol göstermeye devam ediyor. Demirel ve Erdal İnönü işbirliği 50 yıla yakın süregelen DP-CHP ve ardılları (AP-DYP- SHP) arasındaki siyasi husumeti de büyük ölçüde sonlandırmıştır.


Aslında bu yapay husumet hep Türkiye düşmanı çevreler, dış güçler ve onların yerli işbirlikçileri, cumhuriyet ve demokrasi karşıtları, ayrılıkçılar, darbeciler, gerçek İslam’ın öğrenilmesini engelleyerek cühela bir toplum özlemi çeken siyasal İslamcılar, Hitler, Mussolini ve Le Pen politikalarını benimsemiş ırkçı faşistler, Mustafa Sabrilerin ve Dürrüzadelerin torunları, tarafından yıllarca körüklenmiştir. Darbelerin müsebbipleri de hep bu fitnecilerdir.
Yakın siyasi tarihimiz göstermektedir ki ne zaman DP-CHP ve ardılları uzlaşarak işbirliği yapsa Türkiye’de hep iyi şeyler olmuştur. Tek tek anlatacağım.

1960 yılının ilk günleriydi. Babam merhum Atıf Akın ve merhum Bülent Ecevit meclisin en genç milletvekilleri. Her ikisi de demokrasiden yana gençler. Bülent Ecevit meclis kulisinde babamın yanına gelir ve CHP gurubunda konuşulan bazı nahoş sözleri anlatarak demokrasinin korunması için ortak çaba gösterilmesi gerektiğini söyler. Her ikisi de kendi guruplarında itidal tavsiye ederler. İstanbul Üniversitesi Profesörü Ali Fuat Başgil de Ankara’ya gelir Başbakan Menderes ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a aynı tavsiyelerde bulunur. Nitekim Menderes İstanbul Üniversitesindeki eylemlerde emniyet güçlerine itidalli davranılmasını emreder ve raporunu sunan Tahkikat komisyonunun görevinin sona ereceğini söyler. Eskişehir’de yaptığı konuşmada da erken seçime gidilebileceğini ifade eder. Ayrıca Menderes’in ABD’nin vermediği Edemir kredisi için Haziran ayında Sovyetlere gideceği açıklanmıştı.


Böylelikle Madanoğlu cuntasının elinde darbe gerekçesi kalmamış ve darbeden vazgeçme eğilimi doğmuştu. Ancak cunta içindeki küçük rütbeli subaylar baskı ve tehditle darbenin öne çekilerek Menderes Moskova’ya gitmeden yapılmasında ısrarcı oldular ve maalesef 27 Mayıs darbesi yapıldı. Ecevit ve babamın çabaları yetmemiş bir taraf Yassıada zindanlarında işkencelere maruz kalıp haksız yere mahkum olurken diğer taraf darbeciler eliyle iktidara kavuşmuşlardı. Maalesef bu darbe Türk siyasetinin iki ana damarı arasında yıllara sari bir husumetin doğmasına, ileride olacak darbelere ve demokrasinin rafa kalkmasına neden olmuştu. Türk siyasetinin bu iki ana damarı arasındaki husumet maalesef Türkiye’nin büyümesine, kalkınmasına, ilerlemesine, özgürleşmesine razı olmayan çevreler ve dış güçler tarafından sürekli körüklenmiştir. Hala daha körüklenmektedir. Halbuki Atıf Akın ve Ecevit ile belki bilmediğimiz diğerlerinin çabaları işe yarasaydı ve
daha sonra tasfiye edilen küçük rütbeli 14 subayın baskıları sonuç vermeseydi belki darbe olmayacaktı. Erken ya da zamanında yapılacak bir seçimde CHP belki iktidar olabilirdi. Milletin taleplerine cevap veremezse belki bir sonraki seçimlerde DP tekrar iktidar olabilir demokratik sistem işlerdi. Demokrasi kurumsallaşır tıpkı ABD’deki gibi ikili bir sistem yerleşir ve Türkiye büyürdü. Türkiye’de demokrasiye darbe vuranlar ve bugünkü kaotik duruma sebep olanlar darbeciler ve bu iki ana damar partiler DP-CHP ve ardılları arasındaki husumeti bile isteye körükleyenlerdir kısaca “our boys” olarak anılanlardır.


1961 seçiminde kurulan CHP-AP koalisyonu cezaevlerinde yatan eski DP milletvekili ve bakanlarına kısmi af çıkarmış Atıf Akın’la beraber çoğu Ekim 1962 de tahliye olmuşlardır.


Müebbetliklerin cezaları indirilmiş Celal Bayar yaşı ve sağlık gerekçesiyle önce Numune hastanesinde tutulmuş sonra cezasını evinde çekmesi kararlaştırılmıştır. Husumetten beslenen darbecilerin kışkırtmasıyla, sivil kıyafet giydirilmiş askerler halkı galeyana getirerek AP genel merkezini taşlatmıştır. Koalisyon bozulmuş, Celal Bayar yeniden Kayseri cezaevine dönmüştür.

Tarihi İnönü Bayar görüşmesiyle demokratların siyasi hakları verilmiş ancak AYM den dönmüştür. 1974 de Ecevit Demirel uzlaşmasıyla demokratlar siyasi haklarına kavuşmuş demokrasinin bir ayıbı ortadan kalkmıştır.

1973 de 12 Mart cuntacılarınca bir gecede kontenjan senatörü yaptırılarak cumhurbaşkanı adayı olan Genel Kurmay Başkanı Faruk Gürlere karşı Ecevit ve Demirel direnmişlerdir. TBMM üzerinden jetler uçmuş, dinleyici locaları generallerle doldurulmuş, milletvekilleri telefonla aranarak tehdit edilmiş ama Demirel ve Ecevit’in dik duruşuyla nafile turlardan sonuç çıkmamıştır. Nihayet Demirel ve Ecevit uzlaşmışlar Fahri Korutürk’ü cumhurbaşkanı seçerek 12 Mart rejimini sonlandırmışlardır.

Eğer 1973 ve 1977 seçiminden birinci parti çıkan CHP bunun kendi gücünden değil de AP oylarının darbecilerce böldürülmüş olmasından kaynaklandığını kabul edip uzlaşsaydı belki darbe olmayacak “our boys” kazanamayacak, bir sağdan, bir soldan denilerek birçok genç de idam edilmeyecekti. Darbeciler Demirel ve arkadaşları ile bazı CHP’lileri Zincirbozana sürgüne gönderdi, ardıllarını da (DYP-SHP) seçime sokmadılar. Bu yeni bir uzlaşmanın kapısını açtı. Demirel ve Erdal İnönü demokrasi için işbirliği yaptılar. 1991 seçimleri sonrası kurulan DYP-SHP(DYP-CHP) koalisyonu da birçok olumlu işlere imza attı.


Sayın Kılıçdaroğlu bu hükümetlerin bürokratıydı. Demirel ve İnönü arasındaki bu saygı ve uyumu bizzat gördü. Uzlaşma kültürü ve terbiyesini onlardan öğrendi. Aynı dönemde ben de aynı hükümetlerin bürokratıydım ve bu uyuma tanığım. Dolayısıyla Sayın Kılıçdaroğlu’nun birbirinden farklı 6 partiyi aynı masada birleştirmesi tesadüf değildir. Kılıçdaroğlu Genel Başkan olduktan sonra da sık sık Güniz sokağa gider Demirel’in tavsiyelerini dinlerdi. O nedenledir ki ben Kılıçdaroğlu’nun da tıpkı örnek aldığı Demirel gibi tarafsız cumhurbaşkanlığı yapacağına inanıyorum.

Kılıçdaroğlu husumetleri bir kenara bırakarak uzlaşmacı yönüyle zoru başarmıştır. Onun seçilmesi Türk demokrasisi için şans olacaktır. Masanın altıydı, üstüydü ve “Menderes’i asanlarla beraber oluyorsunuz” gibi boş laflarla gözündeki merteği görmeden başkasının gözünde çöp arayanlar husumetten beslenenlerden başkaları değildirler. Onlar önce masanın altındaki boşluğa bakacaklarına Türk bayrağından rahatsızlık duyanları, milletvekili yeminini bile etmekten hicap duyanları, Gaffar Okan’ın, Gonca Kuriş’in katillerinin yandaşlarını milletin meclisine taşınmasına baksınlar.


Türk milletinin aydınlık yarınlara ulaşması temennisiyle kalın sağlıcakla…


27 Nisan 2022
Naci Akın

YORUM EKLE
YORUMLAR
Mahmut öncü
Mahmut öncü - 1 yıl Önce

Vaybe ülkem için üzücü bir yazı