Saba Temiz Yazdı "Göğün Yarısı"

Kadın dünyaya gözlerini açtığından beri çok şiddetli döndü dünya. Öyle bir haldeydi ki; geri planda bırakıldı kadın ama durmadı, üzeri çizilmeye çalışıldı ama yılmadı kadın, silinmek istendi sayfalardan bastıra bastıra ama başarılamadı. Biri sussa da birileri hep bağırdı.
Kadının varlığı başka başka coğrafyalarda bambaşka kostümlere bürünüp daima sahne aldı. Zira hayatın içinde kadının binbir türlü rolü vardı. Bir yerde alından damlayan ter oldu ve evine ekmek götürdü, bir yerde bereket oldu nesilleri büyüttü sevgisiyle kadın. Yok sayılmaya çalışıldığında başını kaldırdı buradayım dedi, kahkaha atmasına karışıldığında bir kahkaha daha attı üstüne. İnatla sürdürdü cehalete, yoz zihinlere, iradenin kısıtlanmasına, haksızlığa karşı savaşını. Özgürlük, adalet, eşitlik diye haykırınca gür sesle; tarihin birine yazıldı kadın, 8 Mart'a !

8 Mart'ı köken olarak incelediğimizde sınıfsal bir öğe niteliği taşıdığını görmekteyiz. Burjuvazinin, daha iyi çalışma koşulları talep ettiği için katlettiği 120'den fazla proleter kadının anılması ve emek mücadelesinin yükseltilmesi adına ortaya çıkan Dünya Emekçi Kadınlar Günü amaç itibariyle, kapitalizmin sömürdüğü kadın ve erkek işçilerin aynı statüde yer almaları talebini ''Eşit İşe Eşit Ücret '' mottosuyla anlatmaktadır.  Direnişle başlayan ve sonucunda meydana gelen vahim olayla can vererek tarihe kazınan kadınların mücadelesi daima yaşatılsın diye; Kopenhag'da 1910 yılında toplanan Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı'nda Dünya Emekçi Kadınlar Günü 8 Mart tarihi ile bütünleştirilmiştir. Muhtemelen Clara Zetkin tekstil işçisi kadınların anısına 8 Mart'ın Dünya Emekçi Kadınlar günü olarak anılmasını ve kadın işçilerin mücadele günü olmasını önerdiğinde günümüzde gelinen tabloyu tasvir edememiştir. Malumunuz üzere 8 Mart çiçekçilerin, kuyumcuların, manifaturacıların epey kazançlı çıktığı bir gün haline dönüştürülmesi yolunda ilerliyor. Oysaki; ezbere cümlelerle içinde barındırdığı anlamlara odaklanmadan, yalnızca kronolojisi okunan ve kutlama havasına bürünmeye başlanan 8 Mart aslında bir varoluştur. Her ne kadar basite indirgenmeye çalışılsa da 8 Mart 'özel bir gün' sıfatından daha büyüktür. Bilinmelidir ki eşitlik mücadelesi, analık hakkı, dünya barışı, oy hakkı gibi kavramlar üzerine temellendirilen 8 Mart'ın inşası halen devam etmektedir. ''Göğün yarısı bizimdir'' diyen kadınların koydukları tuğlalarla göğe doğru yükselmektedir 8 Mart ve yükselecektir. Bunu biliyorum çünkü bu topraklarda doğup büyüdüm. Atatürk'ün Türkiyesi'nde Cumhuriyet Kadını olma vasfının ağırlığını ve sorumluluğunu omuzlarımda hissediyorum.  Dünyada kadınların elde etmeyi başardıkları hak ve özgürlüklerin tarihsel süreçte sahip olunması bakımından epey ilerdeyiz ya da epey ilerde başlamıştık diyelim. Mustafa Kemal ATATÜRK sayesinde çağdaş medeniyetler düzeyine çok yakın bir noktaya taşınmışken, bize bağımsız ve eşit bir toplum olma imkanı sunulmuşken bizim bunun değerini tam olarak sahiplenip benliğimize kuşanamadığımızı görmek çok üzücü. Kurtuluş mücadelesi döneminde Anadolu kadını verdiği bağımsızlık savaşıyla gücünü tüm dünyaya duyurmuştu. Bundan daha eskiye gidilip bakıldığında da güçlüydü. Kağan'ın yanında yer alıp devletin yönetiminde söz sahibiydi. İşte böyle; Türk kadını daima yerle yeksan etti gericiliğin fıtratındaki adaletsizliği, cesurdu ve yılmadan dimdik durdu ayakları üzerinde.  Peki şimdi? Kadın denilince aklımıza ilk gelenler bunlar değil ne yazık ki ! Artık akla gelenler karanlık, kana bulanık hatta. Kadının yanına eklenenler; cinayet, şiddet, cinsel saldırı, namus meselesi, vahşet... 

Kimileri eleştiriyor bugünlerde 8 Mart'ın cinsiyet tabanlı bir kimliğe büründürülüyor olmasını. Bir yerden bakınca hak veriyorum eleştirenlere. Nihayetinde sömürüye karşı çıkılarak yakıldı 8 Mart'ın meşalesi. Ama bir yandan da anlamamak mümkün değil bu değişimi. Kadının eşitlik arayışı, bugün hayatta kalma çabasında buluyor kendini. Kadınlar hep bir ağızdan şunu diyor: Ölmek değil, Yaşamak istiyoruz.  İnancım tam; yaşayacağız da, var olacağız ! Hem de öyle bir var olmak ki; sokakta, işte, okulda, evde, mecliste, hastanede, sahnede, adliyede her yerde var olacağız. Kadının varlığıyla renklenecek dünya, nice şiirler yazılacak, güzellik bezeyecek dört bir yanı. Bir annenin şefkati saracak yavrusunu, kalpler aşka gelecek küt küt her çarpışında. Kadının eli ebemkuşağı gibi boyayacak sevgiyi her yere.

Böylece sorunların üstüne şiddetle değil barışla gideceğiz. İnsanlığı ön plana koyup, akıl ve bilimle yön vereceğiz gelecek nesillere. Gericiliği medeniyetle bozguna uğratacağız, kaçışı yok gelişeceğiz ülkece. Bağnaz fikirleri söküp yerinden, yerine özgürlük ekeceğiz tüm dünyada yeşersin diye. Kör dimağları yok edeceğiz. Kadın-Erkek yan yana ve omuz omuza yürüyeceğiz aydınlığa doğru. Öyle bir aydınlık olacak ki şeyhler, şıhlar Pandora'nın Kutusundan dışarı çıkamayacaklar. Havada korku değil, hürriyet kokacak. Her nefes alışımızda bir ilmek daha işlenecek özgürlüğün dokusuna. Denklik sağlanacak kadınla erkekte ve yaşayacak kadın; yarısının sahibi olduğu göğün altında. 
8 Mart 2020 
Saba Temiz

YORUM EKLE