Settar Han ve Mustafa Kemal

Bu yazı, 1906-1911 İran Meşrutiyet İnkılabının gerçekleşmesi için silahlı mücadelede önemli roller üstlenmiş ve meşrutiyet dönemi İran hürriyet mücadelesinde sembol olmuş Serdar-ı Milli Settar Han’ın Tebriz direnişi sırasındaki mücadelesinin genç Mustafa Kemal’in bir kahraman olarak ona ilgisi üzerinde durulacaktır. Tarihi dönem olarak 1907-1908 yıllarındaki İran ve Osmanlı ülkesindeki iç ve dış gelişmeler konu edilecek ve Mustafa Kemal’in Settar Han’a olan hayranlığına bağlı olarak düşünce ve kişiliğinin oluşumu üzerindeki etkisi, tek yönlü olarak,  kısa bir tahlili yapılacaktır.


Settar Han (16.07.1864- 16.11.1914), belli bir mesleği olmayan, ömrünün önemli bir kısmını merkezi İran yönetimine isyanla geçiren ve buna bağlı olarak hapis yatan, kaçak yaşayan ve Meşrutiyet mücadelesinde Tebriz direnişini örgütleyenlerin liderliğini yapan Güney Azerbaycanlı bir Türk’tür. Settar Hanın eğitimsiz, işsiz ve eşkıya geçmişinin yanında geniş halk kitlelerini harekete geçirmesi ve isyana teşvik etmesindeki başarılarına bakarak o dönemin Batı basını onun hareketini Rusya’da 18. yüzyılın son çeyreğinde meydana gelen Pugaçev İsyanına benzetmişlerdir. Pugaçev İsyanı(1773-1775), Rus merkezi yönetiminden bazı sosyo-ekonomik talepleri olan ve parlayıp sönen bir halk isyan hareketidir. Settar Han ise ülkesi için somut meşrutiyet talebinde bulunmuştur. Merkezi yönetimden halka adalet, eşitlik ve reform sağlanmasını istemiş ve bunda da kararlı bir tutum sergilemiştir. Ancak Pugaçev ile Settar Han, eğitimsizlikleri, halka yakın duruşları ve hayatlarının bir dönemlerinde eşkıyalık yapmış olmaları gibi benzerliklere de sahiptirler. 


Tarihi bir şahsiyet olarak Settar Han’ın tarih sahnesinde görünmeye başlaması, İran’da 1906’da ilan edilen Meşrutiyetin 1907 yılı ortalarında Mehmet Ali Şahın Tahranda toplanan Meclisi Milliyi kapatmak için girişimde bulunması ve meclis üyelerinin direnmesi üzerine 1908 Haziranında meclisi topa tutması ile aynı zamana denk düşer. Bu olay üzerine İran’ın birkaç eyaletinde isyan girişimleri olmakla birlikte en ciddi direniş Settar Han’ın bulunduğu Tebriz’de gerçekleşir. Yaklaşık sekiz aya süren Tebriz direnişi, Şah yanlılarının ve Rus ordusunun ağır saldırıları ve dışarıdan yardım alamadıkları için başlayan açlık, hastalık, cephanesizlik ve ağır kayıplardan dolayı sona erer. 1908 Nisanında, Şaha yardım eden Rus güçleri Tebriz’i işgal ederler.  Settar Han ve bir grup direnişçi Osmanlı Devletinin Tebriz Konsolosluğuna sığınırlar. Settar Han daha sonra da silahlı mücadelesine devam edecek ve 1914 yılında yaralarının iltihap kapması sonucu vefat edecektir.   


İran Meşrutiyet taraftarlarının cazibe merkezi haline gelen Tebriz, İran’ın Tahran’dan sonra ikinci büyük şehri olmanın yanın da önemli bir kültür, siyaset ve ticaret merkezidir. Tebriz, İran hürriyet hareketlerindeki oynadığı önemli rolün yanı sıra, Azerbaycan Türk milli kimliğinin ve milliyetçiliğinin şuurlandığı önemli bir merkezdir. Osmanlı-İran ve Rus-İran ticaretinin sıklet merkezi olmasına bağlı olarak bu ülkelerden gelebilecek olan her türlü siyasal ve kültürel etkileşime açıktır. 


Settar Han’ın yaklaşık sekiz ay sürdürdüğü direniş merkezi olan Tebriz, İran Meşrutiyet hareketinin örgütlü muhalefeti olan güçlü ve yaygın bir Encümeni Millîye de sahiptir. Bu örgüte dayanarak Settar Han’ın, Rusların büyük desteğiyle, Muhammed Ali Şah’ın merkezi gücüne karşı verdiği mücadele, dönemin Batı basınında çok geniş biçimde yer almıştır. Osmanlı basınında boy boy yayınlanan Settar Han’ın fotoğraflarının yanında geniş olarak Tebriz direnişi ile ilgili haberlere de rastlanmaktadır. Ayrıca bu dönemde Jön Türklerle İran meşrutiyetçileri ile ilişkilerde Atatürk’ün çok sevdiği okul arkadaşlarından ve İttihat ve Terakki Cemiyetinin baş hatibi Ömer Naci ön plana çıkar. Gerçi Ömer Naci Tebriz direnişine katılmamakla birlikte İran Azerbaycan’ında mahalli Encümeni Milli grupları ile ilişki kurar; onlarla birlikte Şah güçlerine karşı savaşır ve esir düşer. Settar Han’ın mücadelesinin Osmanlı basınında yer almasına bağlı olarak Jöntüklerce milli Türk kahramanı olarak görülmüş ve benimsenmiştir. 


Mustafa Kemal’in Settar Hanı tanıması bu Osmanlı basınındaki haberlere dayanır. Hayatlarının hiçbir döneminde bu iki büyük şahsiyet bir araya gelmemiştir. Ancak Settar Han’ın bir kahraman olarak Osmanlı kamuoyunda boy gösterdiği bir dönemde Mustafa Kemal memleket meselelerine duyarlı alt rütbeli, genç bir subaydır. İran’daki meşrutiyet taraftarlarına büyük sempati duyan bütün Jön Türkler gibi Mustafa Kemal’de İran’daki gelişmeleri ilgi ile izlemeye çalışmakta ve arkadaşları ile kritikler yapmaktadır. İran’daki gelişmelere ve Settar Hana hayranlığı ile ilgili en önemli bilgiye Falih Rıfkı Atayın, Atatürk’ün biyografisi olan, hacimli eseri Çankaya’da rastlamaktayız(2004:51-52). Bu kitaptaki hatıra bizzat Atatürk’ten dinlenmemiştir. Hatıranın bir kısmını Atay’a anlatan Atatürk’ün yakın arkadaşı olan Ali Fuat Cebesoy’dur(Sınıf Arkadaşım Atatürk: 142-143). Gerek Falih Rıfkı gerekse Ali Fuat’ın hatıra kitaplarında Settar Han’ın adına yer vermezler; “İran Olayları” derler geçerler. Tarihsel zaman aralığı II. Meşrutiyetin ilanının hemen öncesine denk gelir. 
Ancak hatıranın temel dinamiği “İran’da meşrutiyeti gerçekleştiren Settar Han gibi kahramanların neden Osmanlı ülkesinde çıkmadığı” üzerinedir. Burada Settar Han’a gıpta ile bakmanın yanında İran’da meşrutiyeti gerçekleştirenlerin tümüne karşı bir hayranlık söz konusudur. Özelde Settar Han’a Mustafa Kemal’in ilgisi, Settar Han’ın Tebriz halkını kendi liderliği altında birleştirebilmiş olması, Encümen-i Milli örgütüne dayanması ve Şaha karşı somut siyasal taleplerde bulunarak bunda kararlı davranışı önemli yer tutar.


II. Abdülhamid yönetimine karşı muhalefetin ana örgütü olan İttihat ve Terakki Cemiyetinin başından itibaren lider yoksunluğu ve harekete geçme konusundaki belirsizlikler göz önüne alındığında, Mustafa Kemal’in, Settar Han’ın liderlik ve harekete geçme, talepler üretme ve mücadele kararlılığını, onayladığı ve kendi ülkesinde de bu tür bir lider ve çıkış aradığı söylenebilir. Genç Mustafa Kemal’in geleceğe yönelik siyasi tasarımlarda bulunduğu ve yol haritasını oluşturmaya çalıştığı bir dönemde gerçekleşen Tebriz direnişi ve Settar Han’ın lider olarak çıkışını takdir eden ve bu tür bir eylemi onaylaması, Milli Mücadele döneminin olay ve olgularıyla örtüşmektedir. Milli Mücadele’nin Müdafaa-yı Hukuk adıyla belli bir örgüt tabanına oturduğu süreçte ortaya çıkan Mustafa Kemal, kurtuluş ve kuruluş paradigmaları içinde lider olarak da benimsenir ve tarihsel süreci belirler.  


Osmanlı’da II. Meşrutiyetinin ilan edilen süreçte İran’da Meşruti mücadele 1911 yılına kadar sürecek ve sonunda seçim, meclis, anayasa ve hükümet ön plana çıkacak; Şah ve sarayın gücü etkisini yitirecektir. Ancak İran’da tarihsel gelişmeler, Osmanlı-Türkiye bağlamında milli mücadele-cumhuriyet kurulmasından farklı, başka bir tarihsel sürece yataklık edecektir. Uzun süren karışıklıklar ve istikrarsızlık sonrasında, İngilizlerin desteği ile 1925’de Rıza Han, Pehlevi hanedanlığını kuracaktır.  Türkiye’de tek partiden çok partili demokratik ortama geçilip, seçime ve rekabete dayalı siyasal yönetim bir şekilde(veya kesintilerle) sürdürülürken, İran’da Şahlık rejimi 1979’a kadar varlığını sürdürecek; İslam Devrimi ile son bulacaktır.  

27 Aralık 2023

Prof.Dr.Celal Metin
 

YORUM EKLE