Soğandan Domatese

 Türkiye’de hiçbir şeyin politikası olmadığı gibi maalesef tarım politikası da yok. Köylerde köylü de kalmadı zaten. Tarımı elbirliği ile bitirdik. Köylü ne ekip biçeceğine kendisi karar veriyor. Hasadın sonunda ürün fiyatının ne olacağını bilen yok.



1990- 1995 yılları arasıydı, bir önceki yıl soğan fiyatının zirve yapması çiftçiyi ertesi yıl soğan dikmeye yöneltmişti. Görev yaptığım ilçede çiftçilerin çoğunluğunun yanında öğretmen arkadaşlardan da tarla kiralayıp soğan dikenler olmuştu. Tarlaya yaptığımız ziyaretlerde rekolte tahmini yapıp, tahmini fiyatla çarptığımızda parayı koyacak yer bulamıyorlardı. Öyle ki; o zaman kasaptaki ete doğranacak soğan bile sorun değildi artık. Hasat zamanı geldi, soğanlar file çuvallara konuldu, müşterisi beklenmeye başladılar. Ne gelen vardı ne giden, üretici ürünü yollara düktü. Sonuç olarak o yıl soğan dikenlerin hepsi çok büyük zarar ettiler.


Bildiğiniz gibi geçen sene Rusya ile siyasi sorunlar yaşadık. Bunun ticari sonuçları da oldu. Erzurum’lu amca, “Rusya doğalgazı keserse ne yaparsınız?” sorusuna “Tezek yakarız da yine Rus gâvuruna minnet etmeyiz.” cevabını verse de, kazın ayağının pek öyle olmadığını anladık. Neyse, şöyle veya böyle Rusya ile arayı bulduk. Son anlaşmaya göre, Rusya’ya domates satamasak da 3 bin 500 ton buğday Türk limanına yanaşmak üzere.


Peki Rusya domatesimizi almadığına göre fiyatının düşmesi gerekmez mi?. Öyle olmadı üstelik domates pazarda ortalama 8 liradan satılıyor. Çünkü; bir önceki yıl domateste yaşanan Rus ambargosunun devam edeceğini hisseden üretici kendi hislerine güvenerek bu yıl domates seralarına kavun ekti, an itibariyle durumundan da gayet memnun. Ama domates tarafında arz talep dengesi bozulduğu için fiyatlar zirve yaptı. 


Soğanın başına gelen domatesin başına da gelir mi bilinmez. Burada devlet daha açıkçası tarım müdürlükleri marifetiyle üreticiye rehberlik etse, planlama yapılsa günümüz Türkiye’sinde çok mu zor? Bir devlet düşünün ki; ne kadar tarım ürününe ihtiyacı var bilmesin. Kendisini besleyebilen 7 ülkeden biri diye öğrendiğimiz Türkiye’nin son 13 yılda 30 milyar liralık buğday alması düşündürücüdür. Buğdayla kalsak iyi nohut ve fasulye bile ithalat listemizde.


Devletin ne kadar ürüne ihtiyacı olduğunu bilip bilmemesini yazınca bir hatıra aklıma geldi bu arada onu da paylaşayım. 2006 yılı Ocak ayında çıkan 5450 sayılı yasa ile özetle  okullar Milli Eğitim Bakanlığına, Hastaneler de Sağlık Bakanlığına devredildi.. O zaman ben Sağlık Bakanlığı Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğünde görevliydim. Milli Eğitim Bakanlığına sunulmak ve toplu nakil kararnamesi hazırlanmasını sağlamak için Sağlık Meslek Liselerinde görevli personelin listesini hazırladık. Lafı uzatmayalım inanın yaklaşık 100 kadar personelinin emekli olduğundan veya öldüğünden Bakanlığın haberi yoktu. 
Devletimiz büyük ölçüde otomasyona geçti. Artık bir tuşa basarak kaç personeli olduğunu bilecek kadar ilerledi. Ama tarım ve hayvancılıkta aynı pozisyonda değiliz. Bir sonraki yıl için ne kadar alanda ne ekileceği belirlenmeli ve üreticiye rehberlik edilmelidir. 


Ah bir de ormanlarındaki çamları öldüren tırtıllarla mücadele edecek kurumu bilebilsek.


Ahmet Duman

- - - -

YORUM EKLE