Temmuzdan Kalan Yoksulluk

“Enflasyon siyasi bir tercihtir. Enflasyon maruz kalınan bir durum değil siyasi bir tercihtir.” Bilge Yılmaz  

Bir ülkenin itibarının göstergelerinin başında parasının değeri gelir.

Değerli okuyucularım Güvenlik Meselesi başlıklı yazımda söz verdiğim gibi bugünkü köşe yazımda açılanan Temmuz ayı enflasyon istatistikleri ışığında siyasi ve ekonomik değerlendirmelerde bulunmaya çalışacağım.

Geçtiğimiz hafta başından itibaren üzerinde tartışmalar yapılabilen üç ayrı enflasyon verisi yayınlandı.

İlk olarak İstanbul Ticaret Odası tarafından yıllardır kamuoyu ile paylaşılmakta olan enflasyon ve hayat pahalılığı verilerinin Temmuz 2023 rakamları İstanbul Ücretliler Geçinme İndeksi başlığı altında duyuruldu.

Bu duyuruya göre enflasyon rakamı Temmuz için % 9,84 ile iki haneli sayılara dayanmıştır. Yıllık enflasyon ise yuvarlak olarak % 64 olmuştur.

Aynı kurum tarafından açıklanan Haziran ayı verisi ise bu oranın yaklaşık üçte birine tekabül ederek % 3,46, yıllıkta ise % 55 olmuştu.

Bu rakamı yorumlama yerine bağımsız bir ekonomik araştırmalar grubu olan ENAG ve hükümetin yönetmekte olduğu resmi kuruluş TÜİK enflasyon rakamlarını da kaydedelim.

ENAGRUP - Enflasyon Araştırma Grubu. ENAGrup Tüketici Fiyat Endeksi (E-TÜFE) Temmuz 2023: ENAGrup Tüketici Fiyat Endeksi Temmuz ayında %13.18 arttı.

ENAGrup Tüketici Fiyat Endeksi, E-TÜFE'deki 12 aylık artış oranı %122.88 olarak gerçekleşti.

TÜİK Enflasyon verilerine gelince,

Tüketici Fiyat Endeksi, Temmuz 2023

Tüketici fiyat endeksi (TÜFE) yıllık %47,83, aylık %9,49 oldu.

Her üç kurumu verilerine birlikte göz atıldığında yapılacak ilk çıkarım Temmuz ayında tüketici fiyatlarında artıştan öteye sıçrama-zıplamanın olduğu görülecektir.

Söz konusu sayı yerleşik Türkiye gerçeğine aykırıdır.

Bilindiği gibi yaz ayları gıda-tarımsal üretiminin zirvede olduğu dönemdir.

Bu nedenle Temmuzda sebze, meyve ve tüm gıda ürünlerinin en ucuz halk tarafından satın alındığı aydır.

Erdoğan hükümetinin yaşadığımız büyük deprem felaketini gerekçe göstererek Meclisten geçirdiği 1,5 trilyonluk ek bütçeye kaynak yaratmak üzere yürürlüğe koyduğu yeni vergiler ve 14 Mayıstan bu yana akaryakıttaki %100’e ulaşmış olan fiyat artışı enflasyonu ve dolaysıyla tüketici fiyatlarını azdırmıştır.

İşin gerçeği 1,5 trilyonluk devasa ek bütçenin1/3’ü yani ancak 500 milyarlık bölümü deprem hasarlarının giderilmesine ayrılmıştır. Geriye kalan2/3 ise Erdoğan’ın yıllardır yapmakta olduğu seçimleri kazanma uğruna sorumsuz harcamalar ve popülist uygulamalara ayrılmıştır.

Tüm dünyada gıda fiyatlarındaki ucuzlama %10 seviyesinin üzerine çıkmışken Türkiye’de fasulye, barbunya, bamya gibi sebzelerin Pazar fiyatları 100 lirayı aşacak seviyeye gelmiştir.

Seçimden bu yana geçen kısa sürede özellikle akaryakıttaki 14 Mayısa göre % 100’lük fiyat artışı ortaya çıkan fiyat artışlarının bir numaralı belirleyicisi olmuştur.

İklim değişikliği-kuraklığın tarımsal üretimde yarattığı olumsuzluk ve çiftçilerin yeterince kar edememeleri de diğer belirleyici faktörlerin başında yer almaktadır.

Bu surette henüz Temmuz ayında ücretlere yapılan zamlar belki de emekli ve memurun eline geçmeden veya geçer geçmez hükümet tarafından alınmış oldu.

Sayıları 10 milyonu bulan 7,500 lira maaş alan emeklinin hiç zam almadığını düşünürsek onlarında gelirlerinin yarısının ellerinden alındığını görürüz.

Hükümeti muhtemel kamuoyu tepkisine rağmen enflasyonu azdıracak uygulamalar yapmaya iten nedenlerin başında şüphesiz içine düştüğü büyük ödemeler dengesi problemi olmakla birlikte yakın geçmişte denediği uygulamayı tekrar etmek istemesi de söz konusudur.

Buna göre yaklaşmakta olan yerel yönetim seçimlerinde başarılı olabilmek için rakamların baz etkisini kullanmak ve topladığı vergilerle yarattığı kaynağın bir bölümünü ise en düşük gelir gruplarına oylarını alma karşılığında verme arayışıdır.

Doğrusunu söylemek gerekirse hiçbir Cumhuriyet Hükümeti kötü yönetim uygulamalarına rağmen halkın oyunu alma noktasında AKP-Erdoğan kadar başarılı olamamıştır.

Şimdiye kadar yapılan tüm seçimlerde bu yöntemi tutturan Erdoğan 2024 yerel seçimlerinde bir kez daha başarılı olabilecek mi, günü geldiğinde bu sorunun cevabını hep birlikte alacağız.

Bu gün bir ilginç veri daha kamuoyu ile paylaşıldı.

Bankalardaki döviz ve dövize dayalı(Kur korumalı mevduat hesabı-KKMH) toplam mevduatın %68’ine ulaşmış durumdadır.

Halkımızın altınla tasarruf yapmadaki alışkanlığını da göz önüne alırsak zorunlu olmadıkça hiç kimsenin Türk Lirasıyla tasarruf yapmadığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Ortada kocaman bir skandal vardır!

Türkiye’nin itibarını arttırdığını söyleyerek böbürlenenlerin 22 sene sonra paramızı getirdiği nokta tam bir yürek ağrısıdır.

Hiç boş yere böbürlenmeyin; Bir ülkenin itibarının göstergelerinin başında parasının değeri gelir.

Yazımı bitirmeden ekonomist bilim-siyaset adamı İYİP’li Bilge Yılmaz’ın enflasyonla ilgili değerlendirmelerini dikkatinize sunmak isterim.

“Enflasyon siyasi bir tercihtir. Enflasyon maruz kalınan bir durum değil siyasi bir tercihtir. Bedelini halkın ödediği bir gelir transferi modelidir. Bu model, imtiyazlı sınıflar oluşturur ve bir avuç insanın zenginleşmesinin maliyetini hepimize ödetir.

Bugün açıklanan enflasyon rakamı bu düzeni bir defa daha ifşa etmiştir. Bunu çözmenin yolu, aylık yüzde 10 enflasyon ile yaşayan sıkıntı içindeki insanlara daha ağır vergiler yüklemek değildir.

Vergiyi, imtiyazlı sınıflardan almak, enflasyonun maliyetini geçmiş dönemdeki para transferi mekanizmalarından faydalanmış olan kesimlere ödetmek gerekir. Bunu yapmamak da tıpkı enflasyonu ortaya çıkaran hamleler gibi tamamen siyasi bir tercihtir.”

07 Ağustos 2023

Ahmet Orhan

YORUM EKLE