Yol Ve Göç

Demirci’nin kronik sorunu nedir? diye kime sorsanız alacağınız iki cevap vardır: Yol ve göç.
Yıllar boyu ilçeye gelen siyasilerden istenen hep yol olmuştur. Tabii ki bir şehrin gelişmesinde ulaşım çok gereklidir. Peki yeterli mi?
Demirci, İzmir-Ankara yol güzergâhının dışında kalmakla ilk kaybını yaşadı. O zamanın ismini caddelerimize verdiğimiz Demircili kudretli siyasileri bunda başarılı olamadılar.
Bu tarihten sonra gayretler bağlantı yollarının yapılmasına kaldı.
Demirci yıllarca, el emeğiyle alın teriyle yaptığı yollardan Salihli’ye, İzmir’e, resmî işlerinde de Manisa’ya gidip geldi.
Kuş uçumu 77 km olan bu yol, Bu gün bile bir çok tadilât ve kısaltmalara rağmen karayoluyla 105 km’dir.
Sındırgı yoluna gelirsek, o da başka bir muamma. Karayolları ağında olmayan bu yol Belediyelerin yetkileri nispetinde yapılmaya çalışıldı.
İstimlâk gibi işlemler yapılamayınca eski güzergâh üzerinden asfaltlama ve yamalama ile yetiniliyor. Bu yol acilen karayolları ağına alınarak standartlara uygun hale getirilmelidir. 
Simav yoluna gelince; Eski yolu yıllarca kullanmış biri olarak pek söylenecek bir şey bulamadım. 
Selendi yolunun yapımı devam ediyor.
Süresi içinde biteceğinden pek ümidim yok.
Buna ülkenin içinde olduğu ekonomik şartlar da eklenince biraz zor görüyorum.
Demirci’nin en kısa zamanda, kuzeyden İstanbul yoluna, güneyden Ankara yoluna bağlanması en büyük dileğim.
Yazıma başlarken, şehrin gelişiminde ulaşımın gerekli olduğunu belirtmiş ama yeterli mi? demiştim.
İçinden Ankara yolu geçen Kula’nın nüfusunun her yıl ortalama 300 kişi azaldığını bilirsek ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır.
İzmir ve Manisa gibi çekim merkezleri oldukça bundan kaçış yoktur. 
Bence; genelde ülkenin, özelde Demirci’nin en büyük sorunu işsizliktir, göç bunun neticesidir.
Fındık zamanı Karadeniz bölgesi, harman zamanı İç Anadolu, Pamuk zamanı  Çukurova, Güneydoğudan gelen işçilerden geçilmiyor.
Demirci’ye de; 50 yıl önce dışarıdan tarım işçileri gelirdi. Atatürk İlkokulunun bahçesine çadırlarını kurarlardı. Büyüklerimizden duyardık.
“Samatlılar geldi.” diye, orak biçmeye gelirlerdi.
İşin şakası iyi de türkü söylerlerdi. Samat’ın Simav’ın bir köyü olduğunu yıllar sonra öğrendim.
Almanya işi çıktı da kendilerini kurtardılar. Yine 30 küsür yıl önce Karataş köylerinde bulundum. 
Köyün erkekleri  ilkbaharda “Bakır’a, Bozdağ’a patetese gidiyorum.”  derlerdi.
Borlu’nun köylerine de gittim ama orada dışarıya giden yoktu, hepsi kendi işine yetişemiyordu, tütündeydi. 
O yıllarda Demirci ilçe merkezinin orta direk denilebilecek kısmı el halıcığı sayesinde pek göç vermedi.
Hatta Almanya’ya bile rağbet etmediler. Zengin kesim ise, bir kısmı “daha büyümek için”, bir kısmı da ilçe yöneticilerinin tavrı yüzünden ilçeyi terkettiler. 
Merkezde el halıcılığı teknolojiye yenilince, köylerde de, tarım ve hayvancılık bitince işler değişti.
“Doğduğun yer değil, doyduğun yer.” diyen köylüler ilçeye, ilçeliler  de İzmir’e Manisa’ya gittiler.
Sonuç olarak; vatandaşı doğduğu yerde mutlu ve iş sahibi yapamayan sistem taşradan büyük şehirlere, iş merkezlerine göçü engelleyemez.
İş alanları açılmadıkça “küçülüyoruz” nidalarını çok duyarız. 
Hem yol, hem iş. Ama önce iş…
1 Aralık 2018
Ahmet Duman
YORUM EKLE