Yollar Yürümekle Aşınmaz

 Geçtiğimiz Cumartesi günü 9. Cumhurbaşkanımız merhum Süleyman Demirel’in vefatının ikinci yıldönümüydü. O gün dolayısıyla İslamköy Çalcatepe’deki anıt mezarı başında devlet töreni ve anma toplantısı vardı. Aynı gün akşam Demirel vakfının binlerce kişinin katıldığı iftar daveti ve mevlit programı vardı. Ertesi günü ise Isparta Süleyman Demirel Üniversitesince bir anma toplantısı ve panel tertip edilmişti. Kabir ziyareti Pazar günü de devam etti hala da sürüyor, bayramda da süreceği anlaşılıyor. Malum Pazar günü babalar günüydü ve o da Türkiye’nin babasıydı, bu iki günün aynı tarihlere rastlamasını da tevafuk olarak değerlendiriyorum.



Adalet Partisi kurulduğunda Süleyman Demirel vatani hizmetini ifa ediyordu. O yüzden partinin kurucuları arasında bulunmuyordu ama yapılan ilk büyük kongrede en yüksek oyu alarak genel idare kuruluna seçilmiş ve teşkilat başkanlığına getirilmişti. 



Demokrat Partinin devamı niteliğinde olan AP, tedbirler kanunu nedeniyle bunu açıkça söyleyemiyor, gözlerimin içine bak ne dediğimi anlarsınız gibi şifrelerle halka ima ediyordu. Mahkûm edilen DP milletvekillerinin ailelerine gönderdikleri mektuplarda ise, yeniye rağbet etmeyin eski gümüşleri parlatın gibi gizli ifadelerle, AP Genel Başkanı rahmetli Ragıp Gümüşpala işaret ediliyordu. Peki, neden Adalet Partisi? Bu isim nereden geliyordu? 
1974 sonrası rahmetli babam ve arkadaşlarının siyasi yasakları kaldırılınca, merhum Celal Bayar dâhil çoğu Adalet Partisine katılmış ve yeniden siyaset sahnesine çıkmışlardı. O günlerde kongrelere, siyasi toplantılara babamla birlikte giderdik. Bu toplantılardan birinde yaptığı konuşmada Adalet Partisi isminin doğuşunu şöyle ifade etmişti:
“İkinci dünya savaşından hür ve demokrat dünya ülkeleri zaferle çıkmışlardı. Türkiye’de de halk demokrasi istiyordu; Demokrat Parti öyle doğdu. 1961’de ise halk Yassıada’daki hukuksuzluğu, adaletsizliği gördü, adalet istiyoruz diye haykırdı ve Adalet Partisi doğdu.” 



Demokrasi ve adalet, AP’nin temel düsturu oldu. 1965 yılında %53 oy oranıyla tek başına iktidara geldikten sonra bu temel ilkeleri üzerine hürriyet içinde kalkınmayı, gelişmeyi, sanayileşmeyi, çağdaşlaşmayı, sosyal adaleti, koydu. Şehirde ne varsa köyde de o olacak dedi, gelişmiş ülkelerde ne varsa benim ülkemde de o olacak dedi, toprağı suyla buluşturdu, ülkeyi ışıl, ışıl aydınlattı, milleti refah ve saadete kavuşturdu. Süleyman Demirel 1965’ten 12 Mart 1971 muhtırasına kadar ülkeyi %3 enflasyon, %8 kalkınma hızıyla yönetti. 6 yıla bugün hayal bile edemeyeceğimiz çok şeyler, nice yatırımlar, fabrikalar, barajlar, köprüler, yollar sığdırdı. Bunları yaparken bir gün bile demokrasi yolundan, adaletten ayrılmadı.



Bugün adalet aranır hale geldi. CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu 7 gündür “Adalet” pankartıyla yürüyor. Siyasal görüşlerimiz, millete ve devlete bakış açılarımız farklı da olsa bu cesareti için kendisini ve taraftarlarını kutluyorum. Keşke koltuğunda oturduğu İsmet Paşa da 1961’de idamları durdurabilmek için aynı cesareti gösterebilseydi. Hür dünya ülkelerine rağmen idamlarda ısrar eden cuntaya karşı direnebilseydi. Keşke gururunu kırıp, kendisinden yardım uman Berin Menderes’e olumlu cevap verebilseydi. Ne olurdu o zaman biliyor musunuz? İsmet Paşa, tıpkı tankların önüne dikilen Yeltsin gibi kahraman olurdu. Bir daha iktidar yüzü göremeyecek olan bir partinin genel başkanı değil belki iktidara alternatif olurdu.



Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşüne sanatçılardan, başka siyasi partilerden, aydınlardan, özgür basından, Meral Akşener’den de destek var. Tabi tepkiler de var, adalete baskı olarak görenler de var. Onları da anlayışla karşılıyor, siyasetin gereği olarak görüyoruz. Ancak, şu soruyu da sormak istiyorum. 15 Temmuz gecesi Sayın Cumhurbaşkanının çağrısıyla her görüşten vatandaşlarımız sokaklara dökülmeseydi, tankların önüne kendilerini atmasaydı, basın ve medya karşı durmasaydı, o hain darbe önlenebilir miydi? O yüzdendir ki demokratik hak olan barışçıl gösterilere ve yürüyüşlere karşı çıkılmaması gerekir.



Merhum Demirel “yollar yürümekle aşınmaz” sözünü söylediğinde bazı çevrelerce eleştirilmişti, ama bugün onu herkes daha iyi anlayabiliyor. Demirel toplantı ve gösteri yürüyüşlerini anayasal hak olarak görürdü, barışçıl olduğu sürece, kırmadan dökmeden yürüyenlere hoşgörüyle yaklaşırdı. Aksi takdirde baskılanan tepkilerin enerji sıkışmasına yol açacağını ve daha büyük patlamalara sebep olacağını düşünürdü. İnsanların demokratik tepkilerini baskılarsanız, adalete olan güveni ortadan kaldırırsanız devleti de zaafa uğratırsınız.



Demirel kendisi de yürüdü. 1978’de Türk bayrağına yapılan saygısızlığa tepki olarak ilk kez Taksim’e yürüdü “Bayrağa Saygı ve Milli İnanç Mitingi”ni düzenledi. Taksim’e çıkan bütün caddelerden tam dokuz koldan yürüyüş kolları sel gibi Taksim’e aktı. Abartısız bir milyon kişi Taksim’deydi o gün. Biz de merhum Demirel ile birlikte İstiklal caddesinden, tünel yakınındaki AP il binası önünden elimizde Türk bayrağı ile yürüdük Taksim’e.



12 Eylül sonrası, siyasi yasaklara karşı da yürüdük. Antalya’da yüz binlerle hava alanından kent merkezine yürüdük. Aksu kavşağında Demirel otobüsün üzerinden toplanan on binlere hitap etti onları da Antalya’ya davet etti. Her geçtiğimiz beldede arkamızdaki kalabalık çığ gibi büyüyordu. Şarampole geldiğimizde yüz bini çoktan aşmıştık. Cumhuriyet meydanı önünde de insanlar bekleşiyordu ama meydan iş makineleriyle çevrilmişti.



Karayollarının, DSİ’nin, Köy hizmetlerinin bölgedeki bütün araçları meydana adeta demirden bir barikat kurmuştu. Kısa süreli bir itiş, kakıştan sonra bize reva görülen hayvan pazarına yöneldik. Oraya vardığımızda müthiş bir kalabalık bizi bekliyordu, bir süre bekledik zira arkamızda yürüyen yüz binlerce insan daha ulaşamamışlardı hayvan pazarına. Ancak bu kez de emniyetçe belirlenen toplantı saatinin çoktan aşıldığı bahane edilerek konuşmaya izin verilmedi. Kısa süreli bir arbede yaşandı, amirler ellerinde telsizleri yukarıdan gelecek talimatı bekliyorlardı. Bir anda polisler coplarıyla kalabalığa girişmeye başladılar. Polislere dur demek için araya giren milletvekillerimiz ve bizler de coplardan nasibimizi aldık. Coplananlar arasında Zonguldak Milletvekilimiz Köksal Toptan da vardı. Son noktayı Demirel koydu, “maksat hâsıl olmuştur, emniyet güçleriyle halkı karşı karşıya bırakmayalım” dedi ve Koca Reis Sadettin Bilgiç mikrofondan Demirel’in bu mesajını halka iletti. Gerçekten de maksat hâsıl olmuştu. Kısa bir süre sonra anayasa referandumu yapıldı ve siyasi yasaklar kaldırıldı. Özal hemen baskın seçime gitti kıl payı iktidarını korudu ancak iki yıl sonra mahalli seçimlerde bütün büyük belediye başkanlıklarını kaybetti. 1991’de de DYP birinci parti Demirel de 7. Kez başbakan oldu.



Köksal Toptan’dan söz açmışken burada bir parantez açmak istiyorum. Sayın Toptan ilk kez milletvekili seçildiğinde henüz otuzlu yaşlarındaydı, Demirel’in gözdelerindendi. 1979’da Demirel onu Devlet Bakanlığına atadı en genç bakan oydu. Bizim de genç kuşak olarak idollerimizdendi. 12 Eylül sonrası dik durdu, çok çalıştı, 1986 ara seçiminde DYP Zonguldak milletvekili olarak seçildi. Sonrasında Bartın’dan seçildi Demirel Hükümetlerinde hep Bakan oldu. DYP’ye genel başkan adayı oldu, Çiller’e yenildi. Çiller gene de onu Kültür Bakanlığına atadı. Sonra gitti AKP milletvekili oldu, Meclis başkanı seçildi. Bir dostum, Demirel’in anma töreninde gözlerim onu aradı ama yoktu dedi. Sebebi bir gün sonra anlaşıldı Sayın Toptan Etik Kurulu Başkanı olmuş. Değer miydi? Sen Meclis Başkanlığı, birçok kez bakanlık yapacaksın, meclisin en kıdemlilerin olacaksın sonra Etik Kurulu Başkanlığına fit olacaksın. Etik kurul önce bu atamaları sorgulamalı, acaba bu atamalar ne kadar etik diye. 



Sözün özü, adalet herkes içindir. Adaletin şaşmaz terazisine bir gün herkes ihtiyaç duyabilir. Adaletin terazisi şaşarsa o zaman devlete de, adalete de güven kalmaz. Adalet bu dünyada şaşsa bile ilahi adaletten kaçış yoktur. Biz buna inanırız, şeriatın kestiği parmak acımaz deriz. Çünkü biliriz ki cenabı Hakkın adaleti asla şaşmaz. Hazreti Peygamberimizin, Hazreti Ömer’in adaletini biliriz ona inanırız. Efendimizden önceki peygamberlere de inanırız, dillere destan Hazreti Süleyman’ın adaletini biliriz. Onun menkıbeleri çocukluğumuzda bize masal yerine anlatılırdı. 
Adalet göz bebeğimizdir. Demokrasi yaşam tarzımızdır. Kimsenin bunları yok etmeye kalkışmasına gönlümüz asla razı olmaz. 



Kalın sağlıcakla…
Naci Akın

- - - -

YORUM EKLE
YORUMLAR
Mesut Batur
Mesut Batur - 7 yıl Önce

Elinize sağlık.

mustafa ÖZHAN
mustafa ÖZHAN - 7 yıl Önce

sayın akın yazınızda genc bakandan bahsediyorsunuz o kişi insan olur ama adam olamaz.