Ateş Çemberindeki Ülke Türkiye / Ahmet Orhan Yazdı...

Geçtiğimiz hafta sonundan bu yana Ortadoğu mevcut çatışmalı bölgeler dışında Filistin’in de dâhil olmasıyla ateş topu haline geldi.

Ateş Çemberindeki Ülke Türkiye / Ahmet Orhan Yazdı...

Geçtiğimiz hafta sonundan bu yana Ortadoğu mevcut çatışmalı bölgeler dışında Filistin’in de dâhil olmasıyla ateş topu haline geldi.

Hamas, Gazze şeridinden Yahudilere yönelik emsali görülmemiş terör temelli bir savaşa girişti.

İlk anda rehin aldığı yüzlerce sivil ve katlettiği İsrail vatandaşlarının cesetlerini de yanlarına alarak mevzilerine çekildi.

Yahudilerse çok güvendikleri Demir Kubbe Koruma kalkanın iflasının şaşkınlığını üzerlerinden atar atmaz sivil, asker ayrımı yapmadan Filistin, Lübnan ve Suriye topraklarını en şiddetli şekilde bombalamaya başladı.

Korkunç savaş görüntülerini adet olduğu üzere dünya televizyonlarından hep birlikte izlemekteyiz.

Hemen güneyimizde yaşanmakta olan bu vahşi, kural tanımaz savaş elbette her Türk vatandaşını ilgilendirmektedir.

Ülkemiz Türkiye asırlardır üzerinde bulunduğu toprakların avantajlarını ve zorluklarını birlikte yaşamaktadır.

Kuzeyden güneye, doğudan batıya dört bir yanı ateşle çevrili ülkemiz gerçek manada tüm eksikliklerine rağmen bir huzur ve sükûnet adasıdır.

-Kuzeyde Ukrayna-Rusya savaşı,

-Kuzeydoğumuzda Kafkasya-Gürcistan- Ermenistan hassas bölgesi,

-Doğumuzda Ermenistan-Azerbaycan çatışması, nihai çözüm bekleyen Karabağ meselesi

-Batımızda Yunanistan’la kıta sahanlığı tartışması,

Güneybatımızda Kıbrıs’ı da içine alan ve bugünlerde nedense unutulan Mavi Vatan,

-Güneyimizde 50 senedir maddi ve manevi varlığımıza yönelen terör tehditlini ortadan kaldırma çalışmalarımız,

-Ve nihayet Suriye topraklarında güvenli bölge oluşturmak üzere verdiğimiz canlarımıza ve malımıza mal olan 15 yıldır süren mücadelemiz!

Yukarıda çerçevesini çizdiğim tablo ateşle imtihanda olan bir ülkeden başka bir şey değildir.

O ülkenin adı ise Türkiye’dir.

Ne yazık ki milli bekamıza yönelen tehditlerin en büyüklerinin oluşmasında Türkiye’yi yönetenlerin payı hiç de az değildir.

2011 yılının Nisan ayında, birkaç ay önce kanka olduğumuz, birlikte bakanlar kurulu toplantısı yaptığımız Suriye’de ABD’nin gazına gelip Suriye’ye demokrasi götürme sevdasına kapılmasaydık, muhtemelen Suriye bu kadar büyük bir çatışma bölgesi olmayacak, şimdilerde güçlükle sürdürdüğümüz askeri mücadeleleri yapmak zorunda kalmayacaktık.

Netice itibariyle BOP eş başkanlığı ve Şam’da şimdilerde tamamen yıkılmış olan Emevi Camisinde Cuma namazı kılma hevesi Türkiye’ye pahalıya mal olmuştur.

Askerlerimizin başına çuval geçirilmesinden sonra terör hedeflerini yok etmek üzere görev yapan SİHA’mız bilerek ve isteyerek ABD tarafından düşürülerek milli onurumuz ayaklar altına alınmıştır.

Hem de ne alınma ama...

Henüz hükümet tarafından doğrulanmamış olsa bile herkesin inandığı gibi Türk topraklarından kalkan ABD bayraklı F-16 tarafından düşürülme!

Bizimse yapabildiğimiz sadece Dış İşleri Bakanlığı tarafından “Operasyon esnasında üçüncü taraflarla işletilen çatışmasızlık mekanizmasındaki farklı teknik değerlendirmeler nedeniyle bir SİHA kaybedilmiştir” diyerek nerdeyse özür anlamına gelen bir açıklama.

Ha, bir de ne anlama geliyorsa tıpkı çuval geçirme olayında olduğu gibi günü geldiğinde karşılık vermek üzere “milli hafızaya” kaydetmek...

Ne hafıza ama tam 20 yıldır karşılık vermeyi bekleyen Çuval Geçirme olayı karşılık verilmeyi beklerken, kusura bakmayın ama sizin “höt-cörtlerinizi” kimse ciddiye almıyor.

27 Şubat 2020'de Rusya Silahlı Kuvvetleri'nin, Suriye'nin İdlib ilinde, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı tabura düzenlediği hava saldırısı, 36 Türk askerinin şehadetiyle sonuçlanmış, Türkiye'nin Suriye İç Savaşı kapsamında tek seferde en büyük kaybı olarak tarihimizin acı verici sayfalarına geçmiştir.

Yaşanan bu acı, son derece üzücü olaya rağmen Türkiye’yi yönetenler Rus Devlet Başkanı Putin’e şehitlerimizin kanı kurumadan “dostum” diyebilmişlerdir.

Ne kadar milli gururumuzu kırıcı bir durum değil mi?

Yazımı biraz uzatma pahasına Filistin’de yaşanan, her çatışma sonrası ülkemizde ortaya çıkan tartışmaya dair düşüncelerimi sizlerle paylaşmak isterim.

Osmanlının yıkılma döneminde Arapların balkanlarda yaşadıklarımızdan farkı olmayan bir tutum sergilemiş olmaları tarihi bir gerçekliktir.

Müslüman Türk Milletinde bıraktığı etki bakımından Arapların bize karşı tercih ettikleri yaklaşım ve yapılanlar Milletimizi travmatik boyutta etkilemiştir.

Bu olumsuz etki Türkiye’nin yüzünü güçlü bir şekilde Batı’ya çevirmesinde de etkili olmuştur.

Arapların bize karşı takındığı menfi tutum Osmanlı’nın yıkılışıyla sınırlı değildir.

Birkaç münferit olay dışında uluslararası alanda neredeyse tamamen karşımızda olmuşlardır.

Yakın tarihimiz bu tip örneklerle doludur.

Lübnan’da, Suriye’de, Irak’ta Mısır’da ve Filistin’de hep aynı şeyler olmuştur.

Araplar Türk tezlerinin çoğu kez karşısında olmuş hatta Türkiye’ye yönelen teröre yataklık etmişlerdir.

Teröristlerin Filistin topraklarında eğitilip Türkiye’ye gelmeleri “milli hafızamızdaki” tazeliğini korumaktadır.

Ermenilerin soy kırım iddialarının ateşli savunucularının arasında Filistin’in özel bir yeri olduğu da hepimizin malumudur.

Bu türden bizi öfkelendirecek birçok gerekçe sıralayabiliriz.

Onlar bizim hakkımızda ne kadar kötü bir tutum içinde olurlarsa olsun çağ açıp çağ kapatan bir millet olarak “oh olsun” demek aziz milletimize ve büyük Türk devletine yakışmaz.

Dünyanın neresinde olursa olsun yanlışa yanlış demek, varsa gücümüz haksızlığa karşı gelmek bizim tarihi görevimizdir.

Bu tarihi ve değişmez gerçekler karşısında yapmamız gerekense Türkün Türk’ten başka dostu olmadığını akılda tutarak, birlik ve beraberlik içinde güçlü olmak ve her alanda var gücümüzle çalışmaktır.

12 Ekim 2023

Ahmet Orhan

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER