Sağlık Bakanlığı neden hekimlerin sesini duymak istemiyor? / Mustafa Temiz Yazdı...

Hekimler 14 mart tıp bayramında grevdeler. Ülke çapında tüm hekimler seslerini sağlık bakanlığına duyara bilmek amacı ile 14 Mart Tıp Bayramı'ndan itibaren 3 günlük iş bırakma eylemi yapacaklar.

Manisa Son Haber
Sağlık Bakanlığı neden hekimlerin sesini duymak istemiyor? / Mustafa Temiz Yazdı...

Yaklaşan tıp bayramı öncesinde uzun süredir gözlemlediğim sağlık dünyasındaki huzursuzlukları da şöyle bir dinleyeyim, tıp bayram öncesi bu bilgileri güncelleyerek bir yazı hazırla Temiz, dedim kendi kendime...

Bu düşünceler içinde aklıma gelenleri harmanlayıp başlıklara döküp notlarımı aklıma geldikçe yazarken, doktorların iş bırakma eylemi gündeme bomba gibi düşüverince, ister istemez bu sürece dahil oldum. Her ortamdan dinlemeler yaptım, sordum, cevap aldım..Gözlemlerim ve duyduklarım bakın neler!

Hekimler pandemi döneminde bütün yükü omuzlarında taşımalarına rağmen özlük haklarında iyileştirme yapılmadığını, sağlıkta şiddetinin giderek arttığını ve bakanlık tarafından kendilerine verilen sözlerin tutulmadığından yakınıyorlar.

Kamuoyunun yakından  bildiği gibi ve televizyon ekranlarına da yansıdığı üzere; hastanede çalışan ve döner sermayesi olan kurumlarda uzman hekimlere 5000 TL, pratisyen hekimlere 2500 TL şeklinde zam yapılacağının duyurulmasına rağmen sendikaların "diğer sağlık personeline neden  yok"  diye tepki göstermesi gerekçe gösterilerek, tüm sağlık personelini içine alacak, daha iyi bir düzenleme yapacağız  gerekçesi ile kanun teklifi rafa kaldırmıştı. Şu anda  bu rafa kaldırılan kanun teklifi ile ilgili herhangi bir ses ve seda yok.

Konu hakkında sosyal medyada paylaşımlar yapan hekimler şunları söylüyor.

Bizler tüm sağlık personeline zam yapılmasını isteriz. Sağlık bir ekip işi! Ama şu da bir gerçek sağlık sisteminde bütün çarklar hekimler üzerinden yürür. Bütün sorumluluk hekimin üzerindedir. Hekim olmazsa hiçbir hastane ve sağlık kurumu işi  yürütemez. Hekim yeri geldiğinde yardımcı sağlık personelinin işini yapabilir. Ama yardımcı sağlık personeli hekimin üstelendiği iş ve işleri yapamaz. Bu nedenle sahadaki işin yürütülmesi gerçeğinde herkes aynı kategoride değerlendirilemez.

Bir hastaneyi düşünün!

Bir cerrah tüm sorumluluğu üzerine alıp operasyon yapmazsa, orada bulunan yardımcı sağlık personeli performans anlamında bir şey üretemez ki. Hasta ameliyat masasında ölse; bunun hesabını yardımcı sağlık personeline değil, ameliyatı yapan hekime sorarlar.

 Hastayı tedavi ederken yanlış tedavi uygulasa ya da hata yapsa, bunun sonucu dava, tazminat ve hukuki sorumluluk hekime sorulur.

Verilen ceza hekime rücu ettirilir. Yapılacak olan zam aslında hali hazırda döner sermaye olarak verilen ve maaş olarak kabul edilmeyen ödemenin artık maaş olarak gösterilecek olmasından ibaret olmasına rağmen, bu hekimlere çok görülmüş ve bu düzenlemeden vazgeçilmiştir.

Hekimlerin Sorunları Çözüm Yöntemi

Özlük haklarını alamayan ve gelecek kaygısı yaşayan birçok hekim sorunun çözümü için ya istifa, ya da mesleğini sürdürmek için yurt dışına gitmekte görmektedir. Bu da dolayısı ile beyin göçünü  tetiklemektedir, ülke adına yetişmiş eleman kaybı neticesi vermektedir. Son süreçte kamudan hekim göçü hızlanarak devam ediyor.

Sorunları çözmek veya "bunların ne derdi var, bir dinleyin" demek yerine de " Giderlerse gitsinler" gibi bir yorum getirilmektedir. " Beni Türk hekimlerine teslim ediniz" diyen bir devlet adamı anlayışından, nerelere geldiğimizin bir başka göstergesi de, sağlık çalışanları ve hekimlere gösterilen samimiyetsiz yaklaşım ve öteleme, bunun yeni rejimimizle birlikte tek bir kişinin ağzından çıktığı için rejim gereği bir devlet tutumu olduğudur.

Türk Tabipler Birliği (TTB) İkinci Başkanı Doç. Dr. Ali İhsan Ökten, yaklaşık iki yılda 8 binin üzerinde doktorun kamudan istifa ettiğini veya emekliğini istediğini belirterek “Her geçen gün istifa edenlerin sayısının arttığını  açıkladı.

2021'de toplam 1405 hekimin “İyi Hal Belgesi” alarak yurt dışına göçtüğü söyleniyor.

Son yıllarda yurt dışına gitmek isteyen doktor sayısında bir artış olduğu aşikar!.

En çok tercih edilen ülke ‘Almanya’. Bu yüzden birçok hekim adayı tıp fakültesinde okurken Almanca dil kursuna gidiyor ve bu kurslara yazılan hekim adayı sayısında da patlama olduğu belirtiliyor. Halbuki Almanya’da doktor başına düşen hasta sayısı Türkiye’den üç kat daha az. Hekimler mutsuz ve umutsuz

Bu umutsuzluk çok üzücü.

Hasta memnun etmenin yolunun onlara hizmet veren hekimleri memnun etmekten geçtiğini unutmamak gerekir. Bu yüzden hizmet veren ve hizmet alanı dengelemek gerekiyor. Son yıllarda bu dengenin bozulduğu da açıkça görülebiliyor. Doktorlar huzurlu değil, olumsuz düzenlemeler ve çalışma alanlarındaki çalışma barışı bozulunca kafaları da rahat değil.

Sağlıkçıya  Fiziksel ve Psikolojik Şiddet ‘Kronik Bir Sorun’

Sağlık da şiddet şu anda hekim olan ve hekim olmayan bütün sağlık sisteminin ve sağlık çalışanlarının en büyük ve kronik sorunu!

Maalesef bu sorun çözüleceği yerde her geçen gün katlanarak daha da artarak devam ediyor. Şiddet içeriğine baktığımız da çoğu zaman sorunun incir çekirdeğini bile doldurmayan trajikomik şeyler olduğunu görünüyoruz. Bir doktorun trajikomik şiddet sebepleri içinde sıraladığı şeyler:

1- Randevusuz hasta bakmamak

3-Usulsüz rapor, evrak düzenletme isteği

4-Hastanın sipariş verdiği antibiyotiği yazmamak

6-Öğle arsında poliklinik hizmeti vermemek

7 –Halsizlikle gelen hastaya serum takmamak

8-Görmediğin hastaya ilaç yazmamak

9-Poliklinikte bir hasta ile 5 dakikadan fazla oyalanmak

10-Tek seferde damar yolunu açamamak ya da damar yolunu açarken canını acıtmak

11-Nöbette çay kahve molası vermek ya da tuvalete gitmek vs.

En çok kullanılan spot cümle ‘Sen bizim vergilerimizle maaşınızı alıyorsun’ ben ne istiyorsam yapmak zorundasın şeklindeki yaklaşım.

Halbuki insanlar  bu cümleyi bir polis memuru için nedense kullanmaz ya da başına böyle yüksek sesle kakmaz.

Aynı şiddeti bankadaki güvenlik görevlisine ya da bir tapuda sıra beklediği tapu kadastro memuruna ya da bir başka devlet memuruna yapmazken, bunu sağlık çalışanına yapmayı bir hak olarak görür ve bu nedenle şiddet uygular.

 Neden böyle yapar?

Problem şu ki; doktorların saygınlığını zedeleyen ve halka onlara bağırma hakkı veren yanlış bir uygulama var. Bu uygulama neyse, bunu bulup düzeltmek gerek.

Süperdoctor Algısı

Bu şiddete birde sıfır hata yapması istenen ya da tamamen hatasız olması istenen, üstün güç ve yeteneklere sahip; Süperdoctor algısı eklenince iş tamamen çıkılmaz bir hale dönüşür.

Bu Süperdoctor algısı TV. dizilerinde ütopik ve fantastik bir şekilde işlendi.

Halkımız otistik bir kişinin doktorluk kariyerindeki hayali ve gerçek dışı başarılarını hayran hayran izledi.

Bu izlediklerini gerçek hayatta görmek istiyor.

Ama sıfır hata ya da hatasızlık hayatın gerçekleri ile uyuşmazken hekimden sıfır hata ya da hatasız olması istenir.

Doktor en küçük bir hatada kendini mahkemede bulur.

 Ve yüksek tazminat davaları ile yüz yüze kalır (Malpraktis). Hekimler bu nedenle risk almamak, böyle bir sorun yaşamamak için kendilerince çıkış yolları bulmaya çalışıyor.

 Araştırmalarım ve dotorları dinlerken öğrendim ki, bunun adına ‘Defansif Tıp’ deniyor. Eğer risk varsa hekim kendisini riskli durumda hissediyorsa; komplike bir operasyondan tut, basit bir sağlık raporunu dahi vermekten kaçınıyor.

 Bir hakim yanlış karar verip, Avrupa insan hakları mahkemelerinden yüklü bir şekilde devleti tazminata mahkum ettirdiğinde, bu hatasından dolayı mesul olmazken, hekimin yanlış karar ve uygulamasından dolayı mesul tutulması ve tazminata mahkum edilmesi adil bir durum tabii ki değil..

Bakanlığın Probleme Bakış Açısı

Şu bir gerçek ki!

Hekimlerin birçoğu mutsuz ve bir çoğunda ‘Tükenmişlik Sendromu’ mevcut.

Mutsuz insan hizmet verdiği insanları da mutlu edemez. Devletin buradaki yaklaşımı ‘kardeşim çalışıyorsan çalış, çalışmıyorsan kapı açık, buyur istediğin yere gitmekte özgürsün’ şeklinde.

Akabinde ‘Eğer benimle çalışacaksan; sana verdiğim görev ve işleri yapmak zorundasın! Aksi durumda; sana dayattığım görevleri düzgün yapmazsan, seni maddi ya da manevi performans anlamında cezalandırırım’ şeklinde.

Devlet bu sorunun çözümünde ‘Ben sana muhtaç değilim, sen bana muhtaçsın. Nasıl olsa ülkede tıp fakültesi çok, mezun olanda çok,  sen gidersen, senin yerini dolduracak kişiler var, onları sisteme sokarım, daha olmadı dışarıdan hekim getiririm’ yaklaşımı ile hareket ediyor.

Bu açıdan baktığımızda hekimleri devletin anlamadığı da ortaya çıkıyor.

 Devlet soruna sadece hekimler maaşlarını beğenmiyor o yüzden gidiyor nazarı ile bakıyor. Evet! maaşların düşük olması bir realite ama hekimlerin mutsuz olmasındaki tek etken değil. Bu açıdan sorunu irdelersek karşımıza şunlar çıkacaktır.

Mevcut hükümetin ilk ve ikinci döneminde en çok puan aldığı hizmetlerden birisi de eski sağlık bakanı Recep Akdağ’ın sağlıkta yapmış olduğu devrim niteliğindeki değişimler. Sağlık çalışanları bu dönemi öve öve bitiremiyorlar.

Hekimlere göre halk bu değişimleri memnuniyetle karşılamış ve hasta memnuniyeti hat safhalara çıkmış.

Bu değişimi yaparken, Recep Akdağ hekimleri karşısına alarak değil, yoğun toplantılar ve yüz yüze görüşmeler yaparak hekimleri yanına alarak yapmış.

 Bir kısım muayenecilik yapan hekimlerin karşı çıkmasına rağmen hekimlerin büyük bir kısmı, değişime destek vermiş ve yeni sistemin yanında yer almış. Mutlu olan hekimler; neticede hastalarını da mutlu etmiş ve mutlu hastalar tercihleri ile siyasi erki de mutlu ederek göstermişler.

 Şu anda hükümet sorunu hekimleri karşısına alarak çözme yolunu tercih eder gibi görünmekte. Bunda nispeten ülkemizdeki hekim sayısının artmasının vermiş olduğu rahatlıktan dolayı bu yolu tercih ediyor olabilir. ‘Hekimler istifa ederse  eder, bana ne! ben onlara muhtaç değilim. Kapı açık isteyen gidebilir, ben yeni mezun hekimlerle yoluma devam ederim’ tavırlarını kelime aralıklarından hissettiklerini söylüyorlar.

Ama bu beklentinin de  tutarsız olduğunu iddia eden doktorlar var. Yeni mezun hekim sisteme girdiğinde; o da eski hekimin muzdarip olduğu problemlere maruz kalacak..

 O da mutsuz ve umutsuz olacak  deniliyor. Mutsuz ve umutsuz olan hekim hizmet verdiği hastaları da mutsuz edecek, diye de ekliyorlar.  Bu memnuniyetsizlik de ister istemez vatandaşın siyasal tercihine yansıyacak, sağlıktaki bu sorunlar sandıkta tepki olarak hükümete döner diyen bile var.

 Önemli olan problemi çözmek. Problemli bir alan var ve bu alan mayınla kaplı.

Bu mayınlı alana, mayınları temizlemeden yeni mezun tıp askerlerini sürmekle problemi çözemezler diyor hekimler.

 Tam tersi problem daha da büyür. Yeni mezun hekimler; daha şu anda sisteme girmeden, sistemde olan hekimlerin yaşadığı gelecek endişesini daha yoğun ve aktif bir şekilde yaşamaktalar, görüyorlar, duyuyorlar, sistemdeki doktorlarla diyalog kuruyorlar.  En son bir tıp öğrencisi ‘ben gelecekten endişe ediyorum’ demiş, mutlu ve umutlu olmadığını söyleyerek kendini yüksek bir yerden atarak intihar etme yoluna gitmiş. Bunu da endişe ile dillendiriyorlar.

 Gelelim hükümetin gerekirse dışarıdan doktor getiririz söylemine;

 Dışarıdan gelen doktor genellikle Türk Doktor olmuyor, Türk Doktor buradan memnun olmadığı için gitmiş, memnun olmadığı, daha düşük ücret aldığı bir yere tekrar niye geri dönsün ki?

Dışarıdan gelen doktor genellikle yabancı doktor oluyor. Bunların ülkemizdeki tıp fakültelerindeki eğitim kalitesine  göre daha geri olanlar.

 Gelecek olanlar ise dilimizi ve kültürümüzü bilmeyen, geri kalmış 3. dünya ülkelerinden gelen hekimler oluyor.

Suriye vs diğer ülkelerden gelen doktorlar oluyor. Bunlar doğru düzgün dil bilmedikleri gibi; Türk örf, kültür ve ananelerini bilmedikleri için; Türk Halkı bunları çok tercih etmiyor.

Tercih etse de; bu hekimlerden çok memnun kalmıyor. Ayrıca bunlara sahip çıkıp, kendi doktoruna sahip çıkmamak kendi hekimine tu kaka yapmak devlet baba denen kuruma yakışır mı?

Dışarıdan hekim gelebilir tezinin doğru olduğunu iddia edenlere şunları söylemek isterim.

 Bir zamanlar buğday, mısır pahalı, patates, soğan pahalı, et pahalı diyerek sadece tüketiciyi düşünüp, üreticiyi hasrı nazar etmememin faturasını, şu anda ekonomimizde ki kırılganlıkla yaşıyoruz.

 Zengin topraklara sahip, geçmişte bir üreten bir tarım ülkesi olan Türkiye, bugün kendisininde gayet rahat bir şekilde yetiştirebildiği  bu ürünlerin bir çoğunda %80-85 dışarıya bağımlı hale gelmedi mi?

 Şu anda cari açık ve ekonomimizdeki kırılganlıkla bunun faturasını bariz bir şekilde yaşıyoruz. Dışarıdan insan ithal etme yolunu açtık diyelim! yarın bir gün öğretmen vs bir başka meslek grubu özlük haklarından memnun olmadı diyelim, daha ucuza çalışıyor diye o personeli dışarıdan ithal edip, getirip çalıştıracak mıyız? Önünde Milli yazılı Bakanlığın öğretmenleri yabancı olunca millilik kalır mı sanıyorsunuz?

 Devletin hekimlere diğer bir yaklaşımı  ise ‘benimle çalışıyorsan, benim istediğim ya da tepeden dayattığım her şeyi yapmak zorundasın.

Senin yapıp yapamayacağın beni ilgilendirmez. Ben bu işin yapılacağına inandım ise o iş yapılabilir demektir’ şeklindeki bir yaklaşım, üst kurum bakanlık ile sahada çalışan hekimler arasına aşılması imkansız olan kalın duvarlar örmektedir. Üstüne birde yapmıyorsan ya da yapamıyorsan sana ceza veririm şeklinde soba göstermek hekimleri umutsuzluğa iten ve en çok üzen diğer bir konu. En son aile hekimleri için çıkan bir yönetmelik, aile hekimleri tarafından bir ‘ceza yönetmeliği’ olarak algılandı. Sahada çalışan hekimlerin fikir ve düşüncesi alınmadan, tamamen masa başı hazırlanan, ülke gerçekleri ile uyuşmayan, alt yapısı hazırlanmadan, Avrupa’nın çok gelişmiş ülkelerinden kopyala yapıştır yöntemi ile alınıp, aile hekimlerine bunu yapacaksınız, yapmasanız maaşınızı keserim şeklinde sopa gösterme yöntemi hekimlerin onur ve şevkini kırmaktadır. Türkiye gerçekleri ile uyuşmayan bir uygulamayı zorla uygulatamazsınız. Bu uygulamayı sahanın gerçeklerine göre uygulanabilir hale getirmezseniz ve bunu Türkiye gerçeklerine göre uyarlanabilir hale getirmeseniz o uygulama tutmaz.

 Peki Hekimler Ne İstiyor?

1-Sağlık Bakanlığı tarafından anlaşılmak isteniyor

 2-Sağlık Bakanlığın seslerini duymasını istiyor.

4- Çıkan yönetmelik ve düzenlemelerde sahanın ve sahayı temsil eden dernek vs hekimleri temsil eden meslek grup örgütlerinin fikir ve görüşünün alınmasını istiyor. ‘Ben yaptım oldu’ gibi bir dayatmayı kabul etmek istemiyorlar.

5- Kamu oyunda hekimler ücretlerini beğenmiyor o yüzden iş bırakıyor şeklinde bir algı  oluşturulmasından oldukça rahatsız olup, böyle bir algının hekimlik mesleğinin saygınlığının zarara  uğratılıp sağlıkta şiddetin daha da artırılmasına netice verdiğini belirtiyorlar.

6-Etkin bir sağlık da şiddet yasası istiyorlar

7- Emeklilikte daha rahat geçinebilecekleri bir düzenleme yapılıp ek gösterge katsayısın 4200 ya da 7200 gibi bir ek göstergeye çıkarılmasını istiyorlar.

  8-Özellikle aile hekimleri için en son çıkarılan ve aile hekimlerinin adına ceza yönetmeliği verdiği yönetmeliğin geri çekilmesi ya da sahanın istek ve talepleri noktasında tekrar düzenlenip revize edilmesini istiyorlar

9-Özelikle aile hekimleri; kendilerine Aile Sağlığı Merkezlerinin sevk ve idaresi için verilen, memur zamlarına paralel olarak yüzde %30 zam yapılan; cari gider ödeneğinin, asgari ücrete %50 zam gelmesi ve birçok harcama kalemine %50 ve üzeri zam gelmesinden dolayı masraflarını karşılamadığını, bu yüzden cari gider ödeneğine makul bir zam yapılması gerektiğini savunuyorlar.

 10- En son olarak hekim ücretlerinin diğer meslek gruplarına göre düştüğünü ve 6 yıl zorlu bir tıp eğitiminden sonra lise mezunu bir uzman çavuş kadar maaş alamayan bir hekimlerin olduğunu söylüyorlar. Böyle bir hekim gelecek endişesi yaşamaması mümkün değil. Bu açıdan hekimler ücretlerinde iyileştirme istiyorlar.

SON SÖZ

Hasta ve vatandaş memnuniyeti sağlanmak istenirken, denge bozuldu ve sağlık çalışanlarının itibarı ve gücü zayıflatıldı. Bu da sağlık çalışanlarını mutsuzluğa ve umutsuzluğa itti ve çalışma ortamında sorunlara neden oldu. En büyük sorun herkesin malumu sağlıkta şiddet. Aslında bu şiddet bize hizmeti alan hasta ve hasta yakını kişilerinde sağlık sistemine olan memnuniyetsizliklerini gösteriyor. Bunun çözümü sorunları görmezden gelerek değil, sahada çalışan seslere kulak tıkayarak değil, ayrıştırarak hiç değil, bir başka ülkeden patates, mısır buğday ithal eder gibi doktor ithal ederek değil! Sağlık çalışanlarının sesine kulak verip, onları dinleyerek onlarla masaya oturarak çözülür. Hem hizmeti veren memnun ve hem hizmeti alan memnun ise ortada problem yoktur. Ama bir tarafta problem varsa her iki tarafta da problem vardır. Devlet aklı ve devlet mantığı her türlü problemi çözmeye muktedirdir. Dinlemeden sonuru görmeden, çözmek için niyet bile etmeden "giderlerlerse gitsinler" demek uzlaşıyı ret, karşındaki kitleyi saymamaktır. 6 yıl dirsek çürütmüş, istedikleri zaman "diplomanı göster" denilse gösterebilecek insanları, değersiz, kifayetsiz, sahipsiz gösteremezsiniz... Diploma tartışması hala flu olan, ÖSS Sınavlarında barajı kaldırıp, puanları düşürerek, yaratmak istedikleri nesil nasıl olur sorusu havada dururken,  mevcut yapının bu insanları gözden çıkarmasına Allah'ta kullarda razı olmaz..

İmamdan önce doktor göreceğimiz kesin, doktorları da imamlar gibi  sevmek lazım. Pamuk en son iş... Gömme evrakını bile doktor imzalıyor, sonraki işler imamlara ait....Hekimlere Kulak verin, onları  dinleyin, çözüm bulun, ülkelerine, insanlığa hizmet sunsunlar, bayramlarında bile  haykıracaklar, duyun, duyun... Duyamıyorsanız, Stetoskop göndereyim mi?

Güncelleme Tarihi: 12 Mart 2022, 22:46
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER