Ekonomi ve seçimler / Ahmet Orhan Yazdı...

Adet olduğu gibi Ekim ayının başında önce İTO ve ENAG ertesi günde TÜİK Eylül ayının ekonomik istatistiklerini kamuoyu ile paylaştılar.

Ekonomi ve seçimler / Ahmet Orhan Yazdı...

Adet olduğu gibi Ekim ayının başında önce İTO ve ENAG ertesi günde TÜİK Eylül ayının ekonomik istatistiklerini kamuoyu ile paylaştılar.

Bu paylaşımlara göre İTO ve ENAG verilerinden birinci dereceden ilgilendiğimiz tüketici enflasyonu aylık ve yıllık olarak;

İTO       %5,46 ve %73,18

ENAG    %6,24 ve %130,13 ilan ederken,

Türkiye İstatistik Kurumu'na (TÜİK) göre geçen ay tüketici fiyat endeksi (TÜFE) yüzde 4,75, yıllık enflasyon ise yüzde 61,53'e yükseldi.

Her 3 kurumun söz konusu aylık rakamlarına birlikte baktığımızda tıpkı Ağustos ayında olduğu gibi özellikle aylık tabanda tüketici fiyatlarındaki artışın birbirine çok yakın olduğu göze çarpmaktadır.

Yıllık veride ise ENAG’a ait olan %130’luk rakamın diğerlerinden ciddi oranda farklılaştığı görülmektedir.

Bu sonucun ortaya çıkmasında İstanbul Ticaret Odası verilerinin hükümetin istediği istikamette olabileceğini ve bu nedenle geçtiğimiz aylardaki güvensiz rakamların oluştuğunu kabul etmek durumundayız.

Finans çevrelerinin Türkiye’ye dikkatini çekmek isteyen yeni ekonomi ekibinin sahadaki doğru verilere ulaşma noktasındaki ısrarı kamuoyundaki güvensizliği nispeten yok etmiştir.

Konuyu daha fazla teknik detaya boğmadan kendi çıkarımımızı sizlerle paylaşırsak, artış hızı düşmekle birlikte hayat pahalılığı halkımızın hali hazırdaki birinci sorunu olmaya devam etmektedir.

Özellikle sayıları 16 milyonu aşmakta olan emeklilerimiz ve diğer ücretlilerin bu durumdan olumsuz anlamda en çok etkilenen kesim olduğu gerçeği ne yazık ki geçerliliğini olanca şiddetiyle korumaya devam etmektedir.

Açlık sınırının 13.334 lira yoksulluk sınırının ise 43.433 liraya dayandığı ülkemizde emeklilerin neredeyse tamamının açlık, ücretlilerin ise %90’ının üzerindeki bölümünün yoksulluk sınırının altında ücret aldığı görülmektedir.

Yukarıda verilen rakamlara tahammül etmek dünyada emsali görülmeyecek bir durumdur.

Küçük esnaf, sanatkârlar ve çiftçilerimiz açısından durum daha da vahimdir. Onlar hakkında fikir sahibi olmak için Türkiye’nin neresinde olursa olsun çarşıya çıkmak, köy ve kırsal yerleşim merkezlerinde küçük bir tur yeterlidir.

İşte güzel ülkemiz hayat pahalılığının yarattığı kopkoyu bir alaca karanlık içerisindeyken sorunlarımızın çözüm merkezi olmak durumundaki siyasilerimiz ise başka gündemlerle oyalanmakta ve iktidar karşısında yılgınlık içerisindedir.

MECLİS AÇILDI

Anayasamız gereği TBMM 1Ekimde Cumhurbaşkanının yaptığı açış konuşmasıyla yeni dönem faaliyetlerine başladı.

3 ve 4 Ekim tarihlerinde ise milletvekili olmayan muhalefet liderleri, Cumhurbaşkanı ve vekil genel başkanlar mutat grup konuşmalarını yaparak halkımıza kürsülerden ulaşma imkânına kavuşmuş oldular.

Konuşmalardaki ifadelerin ağırlığı ne olursa olsun hepsinin önceliklerinin yerel seçimler olduğunu söylersek yanlış yapmış olmayız.

Doğrusunu söylemek gerekirse iktidar ve muhalefetin halkın hakemliğinde sandıkta hesaplaşması demokrasinin en büyük faziletidir.

Ve dolaysıyla liderlerin kafasının yerel seçimlerle meşgul olması doğal karşılanmalıdır.

Yerel seçimler ülkemizde olduğu gibi genel seçimlerden farklı tarihlerde yapılıyorsa iktidar için başarı notunu gösteren karne özelliği taşır.

2018 Cumhurbaşkanlığı genel seçimlerinde Cumhur İttifakı başarılı olmasına rağmen bir yıl geçmeden yapılan yerel seçimler Millet İttifakı açısından zafer sayılamasa bile başarıyla tamamlanmıştır.

Bu sonucun elde edilmesinde ittifakların etkisi dışında giderek bozulan ekonomik durumun etkisini kabul etmek gerekir.

Genel seçim ve yerel seçim sonuçlarındaki iktidar ve muhalefet açısından farklılaşmaları, nedenlerini ve etkisini anlamak için yakın tarihimiz eşsiz örnekleri barındırmaktadır.

1983 yılında iktidara gelen ANAP 1984 yerel seçimlerinde sınırlı bir başarıyı yakalamış olmasına rağmen 1987 milletvekili seçimlerinden oylarını arttırarak çıkmıştır.

Ne var ki halkımız 2 yıl sonra yapılan yerel seçimlerde ANAP’ın başarısız yönetimini muazzam bir ferasetle cezalandırmış, 39 ilin belediye başkanlığını Erdal İnönü’lü SHP’ye verirken, ülkemizi tek başına yöneten ANAP’a ise yalnızca yeni kurulmuş olan Türkeş’in MÇP’si ile aynı sayıda 3 il belediye başkanlığı vermiştir.

O günleri yaşamış biri olarak ifade etmeliyim ki bu gün Türkiye’yi yöneten MHP destekli AKP kesinlikle daha başarısızdır.

22 yıllık iktidarın bu gün geldiği noktayı başarı olarak değerlendirmek kesinlikle söz konusu olamaz.

Hükümetin kontrol etmesi mümkün olmayan bir yabancı bankanın Türkiye’nin servet dağılımına dair verdiği rakam bile içinde bulunduğumuz ağır sosyoekonomik durumu anlatmaya yeter.

Ülkemizdeki servet dağılım rakamları; nüfusun %5’inin mevcut servetin %95’ne sahip olması ne kadar büyük bir adaletsizliğin içinde boğulmakta olduğumuzun en basit ve en acı ifadesidir.

Ortada böylesine ağır bir tablo varken iktidar kanadının bir takım bahanelerle yerel seçimlerde başarıyla çıkacağını kabullenmek akıl ve mantıkla izah edilemez.

Neymiş efendim muhalefet en geniş anlamda ittifaklar oluşturamazsa tren kaçıyormuş!

İYİ Parti kendi adaylarıyla seçime girerse ve CHP büyük şehirleri kaybederse Akşener bu vebalin altından kalkamazmış!

Daha neler, neler...

Bahaneler, bahaneler...

1989 yılında rahmetli Demirel ve İnönü nasıl halkı muhalefete, kendi partilerine oy vermeye ikna ettiyse siz de “tarih tekerrürden ibarettir” deyip “ demir çarık, demir asa” çalışın, halkın ayağına gidin, aralarına girin.

Onlarla aynı havayı teneffüs edin, onlarla dertlenin.

Alın belediyeleri, gösterin başarılı yönetimleri.

Aman ha dikkat edin de 1994 yerel seçimlerindeki SHP’nin CHP’nin akıbetine bir daha uğramayın.

Bizim milletimizin sağı solu belli olmaz...

Bir bakarsınız 2001 Kasımında DSP’nin, ANAP’ın, MHP’nin başına gelenler bugünün iktidar sahiplerine de muhalefetine geliverir!  

06 EKİM 2023

Ahmet Orhan

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER